D O S TNemli yaz günlerinin bunaltan sıcağında, Tatlı bir esinti çalıverir ya yüzüne, Nereden geldiği belli olmadan, İnsanı nasıl ferahlatan. Bazen de, Karakış günlerinin soluk kesen ayazında, Yalar geçer ya yüzünü, Sokak çocuklarının yaktığı bir ateşin sıcağı. İşte onun gibi bir şey, Şu dostluk denilen şey, Çocukluk yıllarımızdan bugünlere dek, Bir ucundan o tuttu bu dostluğun, Bir ucundan da ben. Koskoca bir sevgi büyüttük yüreğimizde, Yılların ötesinden. Gün geldi, ’Nefret, nefsin gereksiz bir lüksüdür’ dedik, Tüm insanları çıkarsız sevdik. Gün geldi, Sırt sırta dövüştük sokak kavgalarında, Ağız burun kırdık, Dövüldük, dövdük. Omu omuza verdik delikanlıca, Mertlik için, yiğitlik için. Onun sevgilisi benim bacımdı, Benimki onun. İlk aşk mektubunu ben yazdım, Onun için, onuN sevgilisine. Üstelik o ayarlamıştı, Sevdiğim kızla ilk buluşmamızı. Ben süslü cümleler yazardım, O harbiden söylerdi. Bende cesaret nanay, Onda yürek sanki mangal. O askerdeyken ben kolladım, Kem gözlerden bacımı. Ben askerdeyken de O. Aşk sarhoşu iken de hep yanımdaydı, Mey sarhoşu iken de. ’Erkekler ağlamaz ’ demişler ya, kimileri, Halt etmişler. Hem öyle bir ağlar ki, bir dostun omuzunda, Doyasıya, adamakıllı. Zaman olur, Iska geçerdi Aşk meleği okunu. Karşılk görmemiş talihsiz sevdalarda, Birlikte göğüslerdik çaresizliğin acısını. Yokluğu çekilen günlerde, İkimize yetiyordu bu sevgi. Bazı günler sabahlardık salaş meyhanelerde, Gelecek korkusunu şişelerde boğardık. Saba makamında bir ezan yükselirken minarelerden, Bu yalan dünyaya yeniden doğardık. Terkedip gittiğinde, o bildik boşvermişlik bizi, Bir korku çökerdi yorgun yüreğimize, Adımlarımız geri geri giderdi. Bir yanda, Bizi çoğu merak, Birazcık da öfkeyle beklediğini adımız gibi bildiğimiz, Çilekeş analarımızdan fırça yemek korkusu, Diğer yanda, Geçerken burunlarımızda bereket gibi tüten, Fırından yeni çıkmış sıcak ekmek kokusu. Suçüstü yakalanırdık hep, Bahçemizdeki horozun vakitsiz ötüşlerine, Pervasız yaşantımızın utancı mı sinerdi ne, Lila renkli şafak söküşlerine, Farkındayım, Zalim zaman çok şey götürdü, Bizden, bedenimizden, Yüzümüzde hatlar çoğaldı, saçlarımızda ak, Artık tez de tükenmiyor, Bi solukta çıktığımız o taş merdivenler, Ve, İp gerip voleybol oynadığımız Cevizli sokak. Bundan böyle adımız, Ya ’Antika eser’dir, ya ’Eski toprak’. Biliyorum, Bir gün yere düştüğünde son sarı yaprak, Her geçen gün, Daha bir yakınlaşırken o kaçınılmaz sona, Biliyorum, Ona da ’HE’ derdi, bu bir çift deli yürek, Paylaşabilseydik ölümü, Birlikte seve seve giderdik, ’Baki kalan bu kubbede hoş bir sada ’ diyerek. İsmet Tahtacıoğlu |
oktayzerrin tarafından 9/20/2007 1:22:29 AM zamanında düzenlenmiştir.