Sılaya MektupŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Kahramanmaraş’ın değerli şairleri Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazit, Bahattin Karakoç, Abdürrahim Karakoç’un kalemlerinden,değerli ozanları Aşık Mahzuni Şerif,Aşık Ali Nurşani, Ozan Emekçi’nin gönül ezgilerinden kesitlerle doğduğum ama doyamadığım memlektime naçizane bir mektup...
Fotoğraf:Oğuz Karakoç
’Dumanlı dumanlı oy bizim eller’
yâren dalgalarının ayağımızı yaktığı topraktan denizimiz vardı korkuları soyunup umutla daldığımız mor sümbüllü bağların yaslandığı sıralı dağımız vardı eteklerinde esen poyrazla uslandığımız gün yüzü görmemiş çeyizler firez yangını özlemlerle beklerdi hasat vaktini gün yanığında çatlamış eller kibrit kutusuna doldururdu hayallerini bir şairin ozansı mısralarındaki sözler ağlatırdı taş duvarlar ardında bekleyen sevgiliyi isterdi ki buğday başağını kıskandıran saçlar dökülsün yaksın yârin sinesini ’Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban. Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban.’ davulun gümbür gümbür sesine dizilirdi babaların boy boy kızları ak topuklu gelinlerin bastığı yeri inletirdi yağız yiğitlerin sevda zılgıtları ... yâren ben biraz geç doğmuşum belki de biraz erken ölmüşüm dört duvar arsında demir ranzalara yaslanıp da tutsak şiirler yazmamışım bundan mıdır kalemimi hür bırakmayışım çocukluğumun gerçeklerini çalıp da bir hayalin gölgesine bağdaş kuruşum ’Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın! Şimdi anladığını sonra anlayamazsın! ’ ey gözleri âmâ hayat göğsümde büyüttüğüm zindanımda el yordamıyla buluyorsun beni tuttuğun dallarımdan sallayıp sirkelerken kırıyorsun en onulmaz yerlerimi bilmiyor sormuyor görmüyorki kalemin boyu aşmışsa yazdıklarımı sığmıyorsa ak pak bir kağıda kaybettiklerim aradıklarımın teminatıdır usta ’Ey hep bir kelime arayan kalbim Sonra arayan tekrar arayan kalbim’ doludizgin koşan bir güzel adam vardı atından bile hızlı koşardı zamanın ötesine yırtıp karanlığın bağrını bir güneş gibi doğardı usta neydi ki uzak, neresi en uzak ’İlle gerek mi özlediğimi söylemek ya da sevdiğimi seni Hem gelecek günlere bıraktım seninle olmayı seninle ölmeyi bir güzel seninle’ ... yâren körpe bir gelinin sırma telleri gibi dökülürken üstümüze annemle yaşıt söğüdün dalı sol göğsünden çıkarırdı kirvem baba yadigârı altın tabakasını bir çiğit tanesinin yorduğu elleriyle kaçak tütününe sarardı umutlarını dinlerken mahzuni bir sazın feryadını buğulu bir bardağın ardında saklardı kirvem gözyaşlarını ’Deli gönlüm aktı gitti engine Çok boyandım çok çiçekler rengine Bir Mahzuni demiş oldum kendime Olmaz olsun atamadım ben beni Ben beni, kendimi, canımı özümü’ buralarda çerçevelerdeki resimler bile yabancı çok sonradan öğrendim ki gözlerimde duranlar ne yolcu ne de bir hancı ’Nurşani’yim gündüz gece Benim derdim nice nice Meğer hayat bir bilmece Bilemedim vah vah’ ağlamayı çoktan unutmuş gözlerimi nasıl avuturum nisan yağmurlarıyla hangi bahar yazından kaçabilir ki tomurcuğa durmuş yüklü dallarıyla ’Memleketim Maraş Emekçi adım Yoruldu gençliğim yoruldu tadım Kendimi kimseye anlatamadım Dilim seni arar oldum nerdesin’ ... yâren bir martının acı çığlığı bölüyor düşlerimi orta yerinden toplu bir yalnızlık üstüme geliyor bir bilinmeze giderken sorma bana ne zaman neden ’Bedenim hür değil, mühlet ver bana, Er veya geç çıkıp geleceğim sana; -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...’ Seyran Tankuş |
kutlarım
dilerim yaşdığın şehir ve adım atığın her yer neşe ve huzur dolar
selam ve dua ile..
a.e.o