HURUFAT - 4 / İBRAHİM ERYİĞİT
12) SİN ( ﺱ )
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden Lebin öpdürmek bu hâletle muhâl olmuş sana Nedim Geniş ağzı üç dişiyle durmadan gülümser Sin İçtenlikli sevgisini sunar sevindirir Sin. Sevgim karşılık gelir mi ah yolunda olmaya Ruhumla yanarak onarılmaya yüreğimSin. Davete açık ellerinle sarıp sarmalarsın Aşikâr sevginle aydınlanan gönüllerdeSin. Kalpten kalbe sonsuz köprüler kurulur seninle Dişlerinin arasında sevgiler üretirSin. Mezar anlamına da gelir sözlüklerde adın Yeni ve taze hayatlar üretilen kabirSin. Dişlerinin izi kaybolmasın diye kalbimden Aziz vakitler içre ötelenmeyi denerSin. Aşk ateşini dişlerinin arasında taşır Erir sana karşı oluşum yine seninleSin. Kaybolmasın diye direncimiz hayata karşı İnsani yanımızı dillendiren bir tek senSin. Senden ancak sana kaçılır bunu biliyorum Büyüsü bozulan hayallerimde silinirSin. Ötesine uzanmakla başlar dünyanın terki Yeni hayata uyanmanın sonsuz sinesi Sin. Hat-ı nev-haste kim ârızun üzre görünür Döndi dendâneleri sekline sîn ü semenün Bâkî 13) ŞIN ( ش ) Sin’e benzer fazlalılığı üstünde üç noktası Âşık der maşuka aklı baştan alır yay kaŞın. Şifa sunar sesin kalbime değince gözlerin Canıma taze can katar kollarınla sarıŞın. Dualarınla kaplanır ruhumun can kafesi Sende tutuklu kaldığım anda yakar bakıŞın. Tarafından yağmalanırken ülkemin her yeri Cürmümle geldim sana yetmez mi benden kaçıŞın. Yüreğimin ülkesine kendini eklesen bir Surlarıma biteviye coşku katar her taŞın. Sancısı diner acılarımın seni görünce Irmak olup çağlayanlara dönüşür gözyaŞın. Sin Şın’a girer gerçekleşir sözü Arabî’nin Paraya tapanlarca kesilir sonunda baŞın. Meraklısına not: Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’a açtığı sefer sırasında Halep’ten Şam’a doğru giderken yolda, hayatına Şam’da son verilen Muhyiddin Arabî’yi ve onun Yavuz’u işaret eden sözlerini hatırladı. "Sin, Şın’a girdiğinde Muhyiddin’in kabri meydana çıkar" sözü Yavuz’un dikkatini çekmişti. Bu işaret zaman zaman aklına takılıp duruyordu. Şam’a vardığında oranın âlim ve velileriyle görüşmelerde bulundu. Söz dolaşıp Muhyiddin Arabî’ye de geldi. Şam’ın ileri gelenleri, Arabî’nin kabrinin bulunduğu yerin halen çöplük olduğunu, hadiseden o güne kadar Arabî’ye iyi gözle bakılmadığını anlattılar. Yavuz Sultan Selim Han, derhal harekete geçip kabrin yerini tespit ettirdi. Oraya hemen bir türbe ve yanı başına büyük bir cami ve imaret inşaatı başlattı. Zamanımıza kadar muhteşem bir şekilde gelen türbe, cami ve imaret, külliye olarak ortaya çıktı. Ayrıca, Muhyiddin Arabî’nin vefatından önce ayağını yere vurarak: "Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tespit ettirip kazdırdı. Oradan küp içinde altın çıktı. Bundan Muhyiddin Arabî’nin: "Siz Allah’a değil de paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı. Gerçekten de idamına sebep, Arabî’nin bu sözleri olmuştu. Yavuz Sultan Selim Han, çıkan altınları Şam’ın fakirlerine dağıttı. "Sin" den maksadın Selim, "Şın" dan maksadın da Şam olduğu kesin olarak ortaya çıkmıştı. |