NE KALDI?
Ne gül dikecek bir bahçe ne de kazma kürek kaldı
Ne sevmek için bahâne ne sevmeye yürek kaldı Her şey öyle yozlaştı ki müziğimiz de değişti Ne rast ne acemâşiran ne de nişâbürek kaldı Öyle bozuldu ki düzen ne kanun ne kadı kaldı Ne hormonlanmamış sebze ne yemeğin tadı kaldı Kerem-Aslı, Ferhat-Şirin, Arzu-Kamber nerde şimdi? Târihe gömüldü hepsi, sevdâların adı kaldı Târihimizi unuttuk ne kırk etek ne fes kaldı Bilinen iki antik kent, bir Side bir Efes kaldı Yavaş yavaş yitti herşey zaten bizde ne kaldı ki? Hakk geri istediğinde verecek son nefes kaldı Değişti yemek kültürü ne pilav ne kuru kaldı Yıkıldı bütün kaleler üç beş parça suru kaldı Her gün biraz ısınıyor Dünya da yaşlandı artık Sürekli dönüyor ama belli, bir kaç turu kaldı Hoyratça yaşandı aşklar ateş söndü koru kaldı Ne Lâle’nin kırmızısı ne Sümbül’ün moru kaldı Şöyle geriye baktım da ne çok şeyi yitirmişiz? Geçen yıllardan geriye soracak çok soru kaldı Yaktılar tüm ormanları ne Çam ne de Kayın kaldı Vatansızlardan geriye yolda bir kaç mayın kaldı Pek çok Şehit verdik ama yakın kalleşlerin sonu Şehirleri temizledik dağda üç beş hayın kaldı Nice Mehmet’ten geriye soğuk mezar taşı kaldı Analarda ne sabır ne dökecek göz yaşı kaldı Son darbeyi vurmak için kıstırmıştık tam yılanı Kuyruğunu ezdik ama İmralıda başı kaldı Geçiyor işte ömrümüz çoğu gitti azı kaldı Bâzı günlerin acısı, bâzısının hazı kaldı Bir miras bırakmak için gerek yok zengin olmaya Veysel garibandı ama Türküleri, sazı kaldı Son olarak..... İçilen kahveden geri bir telve bir hatır kalır Ermiş biri öldüğünde kabri bize ’yatır’ kalır Dostlarım okusun diye bir kaç dörtlük karaladım Bir gün giderim buradan benden üç beş satır kalır. . |