TANIDIK YERİN ŞİMDİKİ HALLERİ
Şimdi çıplak albasanlar basıyor toz toprak rengi
Kuru oduna dönmüş gibi yüzü Ne bir köyü ne bir kasabayı andırıyor Oysa her sokakta tanıdık tahta kanatlı kapı önü Tokmaklar susmuş şimdi unutulmuş vuruşlar tak-tuk Ah bağrı yanık sevgilim Ay ın bu gece var olduğunu bilmesek Hedef kocaman Dünya nişan almak kolay Kimliği çok eski kim bilir kimden kalma fotokopisi Çıkageliyor zeytin karası gecelerin açık alnından Semalardan yeryüzüne gönderilen iki melek Satır arasında duran resme ’edepli ol’ der gibi bakarak Sızlanıp duruyor yüreğim incitmeyim korkusundan Bana öyle tebessüm edişi var ki Ateşin eritip suyun ansızın çelikleştirdiği Bıçak sesi misali tin tin tinliyor Heba oluyor her adımda pıtrak dikenli tozlu yollarda Yedi veren gülüm cam göbeği Hep aynı taşlar lakin taş araları kapalı Bahçe duvarının en uç noktası ki bir çift serçe kuş Menzil dışı küçük gözlerinde ölümün korkusu yok Cıvan misali yeni yetme bir delikanlıya Silahına davran diye nasıl da kafa tutuyorlar Elimde ağır duran roman sayfası ’nü’ yüzü Usta elinden çıkma belli gül dalından barok çerçevesi Sultasını kullanır gibi hele bana bakarken gülmesi Aydınlığın örttüğü dizeler misali şiir gibi Yavaş yavaş kapat şu kitabı yokmu demesi Öldürüyor o gece hepten beni Hastalığımın ateşi başlıyor gene Geceyi gören ağaçlar soyunuyor bir çırpıda Karşımdaki evin aralık duran kapısı Duyuluyor iki muhabet kuşunun yaşlıca kart sesi Konuşmak yorulmaktır ve bazen satır aralarında en güzeli aniden susup Dinlemektir. Kemal Keçeli |