Fırça İzleri (3)I Duy/gularını duyumsayabilen duyarlı çıplaklar... İlk kostümdu ar yoksunu yaprak. En mahrem yerlerimizi gökte kazdığımız hendeklere saklamamız ve üstünü de yapraklarla örtmemiz, sanki yaşam fragmanının buyurduğu bir kıssa... Ve bir gün tanıdık bir buluta rica edip, yağmasını istememiz yeniden kalbimize... Çünkü ağaçların da bir oyunudur bilgece, bir mevsim çıplak, bir mevsim sır/lı olmak... Hani o yaprakların aslında hep ağladığı zamanlarda... II Acısı hiç çıkmayacak tuğrayı, dağlarken son bir hışımla kalbime, görüyordum, sızıyordu yaşayamadıklarımdan, eskimiş bir aldatışın kokusu. Anımsarsan, sin ve tin diye başlıyordu bulduğumuz vücut. Nasıldı emir : Göm bu sözcükleri, bedenimi yakmadan evvel. Oysa şimdi, ancak musalla taşımda çıkarabilirsin, içime öyle derin batırdığın, düş kırık-lığını... İŞte bu tuğradan arta kalan, fermanımdır sana, kekre göğsümden sızanlar... III Karanlığın edepsiz yerleri, gözlüyor bizi gölgeleşmiş pencerelerinden. Dudağın payına düşen, düşün mahrem yerleri. Elleri nefesimi tutuyor. Gecenin kirpikleri tutuştu tutuşacak. Bir karanfil yaprağı tenimde gezinen... Mum ışığı, şiirler yazıyor, hayallerin en loş kısımlarına... Terim bir telaş içinde, dokuyarak arzularımı... İlmekleri sökülüyor bir bir, ihtiras karışmış yalanlarımızın. Sonra, Sıyrılıyoruz usulca, sabaha uzanan kılıfımızdan... Resimsiz soluklarımızın kollarında... Oktay Coşar |