zaman sevdaya gark ederken Süleymani lâlliğin(m)le yürümek kutsal mabedinebir bulut olup, yüklenip bohçanı yağsan, dökülsen sicil sicil toprağıma, içimde misket üzümü gözlerin rehinde. dışında Haliç.............. yüreği buruk çocuk,kaçmışken bedeninden tek hece olup,yığılıyor satır aralarına. kaç satırla anlatabilirim ki sensizliğinin ayazını? kaç sıva çekeyim irin toplamış yüreğime ? senden uzakta seninle yaşamanın büyüklüğü hangi kutsal kitabının ayak izi? yokluğun ölüm tohumları olup konarken ruhuma. hicran girdabında kayıp gidiyor ayaklarım, sensizlik ince bir sızı oluyor aktıkça derin bir nehire yataklık ediyor yüreğim. kara peçeli gece meylelenirken Boğaz’a gözlerin; kalemim, senli cümleler yoksulluğuna bürünüyor. içimde bir umut teknesi yol almakta bereketli maviliğine. imkansızlığa çekse de küreklerini menzil sen, sonu sen cancağızım...................... bizi, biz yapan uzaklığa rağmen yakınlaştıran hasret duaları asılı kaldı, bir kilisenin çanında. zargoştluğa soyunan bedel de vuslat gülleri açtı yolumuzda anlamsız sözler kapı eşiğinde çıplak dudaklarımızda sevdaya kutsal bilen iki yüreğiz seninle iki gözüm. saat sus pus, öylece yerli yerinde akrep ve yelkovan hangi sandığa saklandı . ecel sessizliği aldı, gök sözler ilmeklendi, pamuk yığınlarına .. Azrail’in ırağında olay mahalinde suç üstü yakalanmış hiçliğim, tüm adreslerde kendini yitiriyor. kalem boynu bükük, cümleler darmadağın satır aralarında köşe kapmacada. zaman sevdaya gark ederken Süleymani lâlliğin(m)le yürümek kutsal mabedine, yeşermek vuslatın en verimli toprağında Yusuf cemalinde tazelenmek, maviliğinde guslettirmek tüm alfabeleri dil altı sözcükler martı kanadında can alıp/verirken , sem aydınlığında İsa nefesini serpiştirmek varlık sayfasında siyaha boyanmış köhne sokaklarda Şemsliğinle şavkında fethediyorum sensizlik kokan yanımı. geçmişi, özlem yanıklarını, irin toplamış yüreğimi gözlerinde unutmak. acıyı, sancıları, varlığında bir fatiha okumak ...... maviliğinin diblerinde , gözlerinde vuslat filizi yaşarken elimden tut, bırakma beni yüreğinde yeşil cenneti sunan âdem birkaç tuzlu suyumda ism-i nazımın kağıttan uçaklarda dar-ı acuna gezen çocukluğum kanatlarında Hazarfen oldum, şehr-i İstanbul’da özlemi (d)ağlayan imkansızlığı sorguladım,Haliç’in altında sesinin yokluğunda yaşattım,cami avlusundaki güvercinleri.................. düş, düş mevzilerime , Marmara’da senli cümle köpürür çorak eteğimde vurdukça sahile, yokluğunun yoksulu kıyılarımı zemzeminle dolar,taşar koşar çocukluğum bahşedilmiş üzüm bağlarına hayat, derme çatma bir hikaye yazarken ayrı dudaklarda, aynı aşka yol olan iki vuslat cümlesi. kavuşmaya ayarlı iki yürek, hırslanan bir özlem ve tek bir son. seninle aydınlanan şehr-i İstanbul, bir fiske umut tohumları ekerken yüreğin, yüreğime; yokluğunun yoksulluğuna cehennem bildim cancağızım bir bülbü’le giderken gözlerim dilinde bir şarkı olmayı diledim içim,dışım sen iki gözüm şehr-i istanbul.......... gordion 25/07/2011 |
ayrı dudaklarda,
aynı aşka yol olan iki vuslat cümlesi.
kavuşmaya ayarlı iki yürek,
hırslanan bir özlem
ve
tek bir son.
seninle aydınlanan şehr-i İstanbul,
bir fiske umut tohumları ekerken yüreğin,
yüreğime;
yokluğunun yoksulluğuna cehennem bildim cancağızım
bir bülbü’le giderken gözlerim
dilinde bir şarkı olmayı diledim
içim,dışım sen iki gözüm şehr-i istanbul..........
yerinde..tadıyla..okmak keyifliydi...saygımla..kutladım...............