Göğsünden yaralı gündüz, gece devrederken özlem yanıklarınıÖlüm ıslığı çalan bir gece Faili meçhul yalnızlığım(n)a refakat ediyor öylece.......... Yakub’un sabrıyla gelen Azrail, Firari kaçınılmaz bir son yaklaşırken. Son nefeste yine aşk, aşk............ Uçurum kenar özlemler hicranın karanlığında vals yapıyorlar, Gaz lambası şavkının bırakan Kamer. Kuru toprak parçası avuçlarımda. Gözlerimde hüzün rimeli . Yüzümde asılı kalır tarih sayfaların tozlu rafları............... Sana söylemediğim o kadar sözcükler var ki cancağızım. Buram buram hasret kaldı şehr-i İstanbul’a, Senden üryan kaldı cümlelerim, Her bir şeyi unuttum başta kendimi..................... Bir martı maviliğini söküyor kanat çırpışında Dar-ı acun alfabesinde tek bir harfte dururken yaşam. Beyaz duvaklı bir kağıda boylu boyuna uzanmış sarı papatyalar. Zamansızlık lugatında sana kayboluyorum. Yitiriyorum dilimin ucundaki bütün sözcükleri. Uzaklarda dar bir sokakta hicran sirayet etmiş . Dudaklarım(n)da koca bir boşluk. Sen kokan şehr-i İstanbul Nadasa çektim ism-i nazımın geçmedi mekanları. Ve Yaprak uçuyor ağaçtan Göğsünden yaralı gündüz, gece devrederken özlem yanıklarını. Kalemin sen olmayan yönü , Bir varmış bir yokmuş masalında kaldı. Sana susuyorum hep can sızım sana bakarken yitiriyorum benliğimi yavaş yavaş Hani tereyağdan kıl çeker gibi .................... Süleymani lâlliğim, Boynu bükük ram bir beden Ve Kimliğini yitirmekte olan bir beden,çıkmaz sokaklarda Bir teslimle başladı hayat Bir teslime noktalanacak zamanı geldiğinde........... Sevda coğrafyamsın. Hudutlarını çizmeye korktuğum. Başkenti yine sen . Her bir hakta bütün mukaddesliğin dolup taşarken Mescid-i Haram’dan bir parça, Mescid-i Aksa’dan bir fincan, Dört incilden biri kadar cezbedecek öyküler sığdırdın yürek hazneme ................. Zaman celladım olurken son isteğimi sormaya koyuldu. Sokul, satır aralarıma cancağızım Her zaman ki gibi başın(m) dik, Yüreğinle, şah damarını ayaklandı alyuvarlarım Hangi lehçede ? Hangi sözcük? Hangi harf seni anlatmama imkan vermez ki can özüm? Senden başka mekan mesken bilmedi. Maviliğinden başka vatanı kutsallaştırmadı canı(n)m? Dillendirmediğim o kadar sözcük var ki cancağızım........... Kız kulesi, Züleyha özlemlerimi mütercimliğini soyundu gecenin ayazında Avaz avaz bağırdım, seni sevdiğimi Eminönünde Meryem’in susma orucunu tekabûl eden Haydarpaşa, Mavi tren sözüm oldu, dudak kenarı hasretimin Avuçlarımda süzülen tuzlu su özüm(n) giden ince uzun bir yol alıyor , Tazelenen günden. Yanı başında antik saatin tik takında demlenen senli cümlelerim. İstiklal caddesindeki kalabalığa inat hicranı paylaş ekmek arası umutta Yedi tepede gürlemiş deliverenler buğday coğrafyan(m)a sıyırdıklarını, Battıklarını boş ver. Gelir geçer.................... Kar yangını yüzüm, Laleye benzeyen dudak acuna düşen ismim. Küllenen kalemde arda kalan Kanadı kırık bir serçe B(s)en gibi bırakılmış Azrail’in koyununa Vuslata şerh düşen zamanda.............. Gece medd-ü sena ederken gök kubbeyi kalan mühendise Ve Antik bir saatin tik takı delip geçiyor sensizliğin sessizliğini Beton duvarlarda asılı kalan geçmişe sıva geçerken, Ben yüreğimi kör düğümledim yüreğine şehr-i İstanbul Yak beni her bir sesli harflerin(m)de Küllerinden doğur beni yine . Bütün menziller sen olurken Bineyim cam kenarı gelincik yüklü kırmızı bir trene. Bir kalem, Birkaç kağıtla çıkayım sen olan yollara cancağızım. Sensizliğin sessiz çığlıklarını toprağa gömdüm. Gök maviliğini giyineyim üzerime Sana gelmeliyim ki cancağızım. Benliğimi kurtarayım darağacında. Soğuk bir hakimin hükmü önde sürürken hiçliğimi, Karar sabah ezanında verildi....................... Cennet girme yaşıma bekleyemem şehr-i İstanbul Sakın def etme beni surlarında....................... Fatih, (d)ağlama duvarını niyetlenirken Kaç gönle yataklık etti? Kaç aşığa neşter olup,irin toplamış yüreğine sardı, sarmaladı? Kaç şaire ilham verdi ki senin eşsizliğini yazmayı medet bildiler? Altın yaldızlı sen kokan tarih satırlarında özün(m)e yürüdüm Anemas mahzenine kaldı hicran Hüsnüyusuf tazeliğinle gel buğday coğrafyama Bırak avuçlarıma zemzemini Varlık sayfana kat beni en yalın halin(m)le................. Hadi!Vur, beni Florya sahiline İsm-i nazımının geçti sahilde endamınla...................... Hadi!Savur beni deli lodosunla yaşlı gözlerinde mevzilenmiş tuzlu suları Yüreğimi bıraktım adın geçtiğin her sözcüğe Yazgıma düşerken cemre misali Vuslata vaat edilmiş yarınları(n)m var heybede Susuyorum sana harf harf Moda’nın içi kalabalık hali dile geliyor bir saksafonda....................... Zamanın ıssız sokaklarında avare dolaşırken Emirgan laleleri yine gizemli kadehlerini açtı maviliğine Ne fısıldayacak kim bilir? Susuzluğumu hangi göl doyurur beni cancağızım? Panagia kollarını açmış beni bekliyor sabırsızca Sevdaya dair ne varsa s(b)ende Şimdi Hangi papaz günah çıkartmaya yeltenir Tanrının evinde? gordion 11/07/2011 |
nazarım değmesin kardeşimin kalemine yüreğine sağlık diyebiliyorum fukara dilimle
saygı sevgimle