bana konuş diyorsun konuşursam nasıl tutuşturur kanım sesimi bilmiyorsun o yüzden hederi bana dünden yadigâr aklımı kemiren bu kısır döngüyü içimde zapt etmek az da olsa yarına fire vermemek için yüreğimi ve sen duvar gibi önüme dikildiğinden beri racon kesmesini biliyor ancak çarptığım betonlar görmüyorsun
merak etme! sadece iki düz bir ters gideceksin biraz kafan kayıp görüntün bozulacak belki otostop çekerek önüne gelene yığılıp kalacaksın kaybolduğun yerde hâlbuki üç adım ötesine gelebilseydin güneşi kucaklayıp ellerime dokunacaktın ama suçun yok senin! nevrotik durumlarda beyin arıza çıkartır seve seve hangi istikamete yuvarlanır kestiremezsin
adamakıllı silkelenmek ve kendine gelmek adına hatta tüm ağırlığımı bir kenara bırakıp kuş tüyü kadar hafif ve narin kuş tüyü kadar beyaz ve sakin uçtuğum her diyarda havadaki rutubet kokusuna nispeten istedim ki bir tutam kokun olsun üstümde çok ağırıma gidiyor can parem direnirken yarı yolda yüzükoyun düşmek oysa tüylerimi önceden yolmuştum ben acemi kasap hesabına kurban gitmeden
şimdi bir bıçak delip geçiyor yaramı iki kaburga boşluğu aha tam da şurası! hani kan aksa dinecek sanırsın ağrısı ama öyle falso topuk vuran sancı ki ciğerlerini kökünden söküyor imansız! dört bir yandan kuşatma altında üzerine kurşun hızıyla yağdıkça ayaklarını yerden kesiyor dermansız koskoca hayvan postu sanki mübarek çözüldükçe sağa sola kayıyor namussuz!
hani kepenklerini zamansız indirir dudaklar ne bir dal oynar yerinden ne de rüzgâr ayartır geceyi eteklerinden yalnızlığın metresi olur sokak lambaları aç köpekler...körkütük sarhoşlar...berduşlar güneşe pike yaparak süzülür akşamdan sabahlar o sıra kendi içine akacak bir oyuk bulur hüzün ruhun derinliklerinde ayrı dillerden ayrı iklimlere soyunan gürültü başında inleyen uğultulara rastlayınca müşterek bir kıyımdan gönüllü çıkarcasına dostça olan kederlerine beraber tutunur
böyle anlarda gözleri yuvalarından fırlayarak ayak altında başıboş dolaşan onca yetim cümleyi zeval bulmasın ziyan olmasın diye nasıl avutacağını kara kara düşünür bağrına basarsın içine kıvranarak sonra da aperatifte tadı tuzu kaçmış kelimeleri boğazına tek tek tıkar yutkunursun
bu toprak kayıyordu durmadan ayak altından her teprenişte gömülüyorduk içine güya kim daha derine çakılırsa sözüm ona dinecekti gözyaşları gel gör ki yarıldıkça daha çok sulandı taban altları
ne çok kar-boran ne çok felaket koptu avuçlarımızda sıralı halka halinde dizildikçe yan yana birbirine çekildi damarlarımız her gün tanıdık kavgalara gururla ev sahipliği yapmaktan yorulmadı şu kollarımız birinin yüzüne kapıyı gösterecek olsan diğeri ne yapıp edip damdan içeri sızacaktı arsız derken bir gün bu kargaşada seni kaybettim ne olmuştu da gözlerim alıkonulmuştu senden ya da ben de mi şafağı beklemeden alıp başımı vurup gitmiştim
zaten sıkılmıştım pencere önlerinde yol sürmekten istedikçe ben inadına sağa çekiyordu mendebur gözlerim hasta ruhu taşıyan bir hüviyetle ortalıkta dolaşmak bile bile sağlıklı görünmeye çalışmak para etmiyor bu zamanda bağımlı gibi damarlarda gezinen ve yayılan ölüm koridorlarını kendine kurtuluş sayıp morg bellerken ruhunu teslime yanaşmayan etekleri tutuşan zavallı tarafım Azrail’le pazarlığa oturmuş dünyanın ne kadar iyi olduğunu zırvalıyordu bari giderayak iyi şeyler götürseydim beraber ne bilim kılavuzluk edecek bir hayır duasını anamın ya da yufka yüreğini babamın o zaman silinirdi belki gözleri yumulu bir günahım
bana git/me diyorsun kollarım ve bacaklarım bende değil anlamıyorsun rüzgâra kaptıracak başka dalım mı var ki laf dinlesin cüzzamlı ayaklarım
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
gidersen güneşi uyandır şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
gidersen güneşi uyandır şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
bana konuş diyorsun konuşursam nasıl tutuşturur kanım sesimi bilmiyorsun o yüzden hederi bana dünden yadigâr aklımı kemiren bu kısır döngüyü içimde zapt etmek az da olsa yarına fire vermemek için yüreğimi ve sen duvar gibi önüme dikildiğinden beri racon kesmesini biliyor ancak çarptığım betonlar görmüyorsun
Depresif ilişkiler yumagından uyanmış şiir üstünde şairin haykırışı Git ve gitme arası bir ikilemde tökezlemenin sanrısı oturmuş şairin yüreğine Oysa nemli bir mektup kadar narindir şiir:Gidersen karanlığı da götür derken...
Şiirin bir yanı mavi türküyü beklerken bir yanı isyanda...
bana git/me diyorsun kollarım ve bacaklarım bende değil diyorum sana anlamıyorsun rüzgâra kaptıracak başka dalım mı var ki laf dinlesin cüzzamlı ayaklarım