ayak uçlarımdan Marmara'nın maviliği gel git yaparken gel sobele cancağızımgece anahtar deliğinin içindeni çevirirken yüzünü şehr- i İstanbul’a sensizlik aleyhine çocuksu düşlerimi kurban etmeye koyuldu hiçliğimin öyküsüzlüğü darmadağın virgülsüz kaldırımlarda isnat yüklü tüm suçları kabul eden küçük bir kız çocuğu suç mahallinde yüzlü kirli üstü başım hicran tozu çoktan kurulmuş sandalyeler İstiklal Caddesi tam orta yerinden vurulmayı bekleyen kalp atışları bile farklı ayıklanır birazdan gövdesi köklerinden. üstü mavi örtü örtülmüş Marmara kuşlara ev sahipliği yapan saçlarımı birazdan gagalarıyla çekmeye niyetlendi aşk ocağında biçtiğim âşık dışı kalabalık içi çıplak sıfatlarla dolup taştı gece karası gözlerinde taşıdığın zemzem’im gözlerin(m) geleceğim özletme yarını cancağızım Azrail’i hevesliyken çamurdan ibaret olan bedene almaya gel iki gözüm..... masalım iç ceplerimdeki hacıyatmazlar darmadağın düşlerde bir eğilip bir kalkıyor akrep ve yelkovanın güzergahında kayıplardayım hicaranın dipsiz uçurumlarının kenarlarında kız çocuğu depreşti birden sensizliğin sessizliği nüksetti bakır renkli bulutlardan farkındaydı belki de tükenen senli cümlelerin yüreğinde açan kanamalı yaralarına tuz basmadığını ne olur sen bari anla beni şehr-i İstanbul gözümün nuru tutunduğum kendimi bulduğum hiçliğimi, benliğimle yendirip seninle var olmaya orucuna niyetlendiğim cancağızım bilesin ki senden başka hiçbir toprak parçası cehennemin ateşbâz kuyuları uçları kırık uçurtmalarımı uçuramadım yâr ne olur sen bari anla kara düşsüzlüğümü gözümü kapadıkça açılan yaralarımı bari sen yama cancağızım ört üzerimi asiliğini yitiren Haliç’i tükenişime son saniyeler kala tut ellerimi Kız Kulesi sakın bırakma beni bir başıma eksik kalışlarımı yamala terzi ustalığıyla senin dışında her yeri mekan mesken bilmedi bu yürek cancağızım senden başka hangi izân’ın ayak ucunda avunur kalemim? beş para etmez bir hicran dikili önümde. bana ait ne kadar eksik varsa kara avuç içlerinde bir türlü zamanın diliminde tamamlayamadığım bir türlü vuslat ipiyle yamayamadığım hepsi sen içimdeki birikmiş tüm sözcüklerim ben. bilmediğim lisana inat seceremde öksüzlüğüme bir anlam daha katma ne olur şehr-i İstanbul yeter ki sen kol kanat ger küçük kıza. ben ki en az senin beni sevdiğin kadar sevdim cancağızım riya hokkasını kör düğümle başlamışken zamana sensizliğin sessizliğini üzerimi geçirdim suskunluğumun safında boşluğa salınan kuru karanfildi yüreğim seni her zaman sevdim cancağızım ve de seviyorum unutmayasın sakın cancağızım arsız bir âşık değilim ben uğradığı her limanda Rose’yi arayana Ebubekir Efendi oldum hicran kara zehrini akıttı sen kokan delhizlere unuttuklarını unutmaya çalışan küçük kız çocuğunun yüreğinde yağmurun rahmetinin eksik olmadığı gece kibrit çırasıyla aydınlanan efsunlu Ay polisiye bir romanın içinde gözümü sorguya çekmeye koyuldu -söyle içindeki hangi söz hangi cümle aşk’ın kanıtı ? sor bakalım gözlerime yâr’i hangi vuslat gölgesine emanet ettiğimi? bakiyesi belli olmayan geçmiş diye kimin diyeti bildi kız ? maviliğini yüreğimi bulayan cancağızı İsa suskunluğunda bırakmadım vuslata yeminli âşık senin olmaya sözleşmeli sensiz ihtimallerle ayıklanmış sessiz çığlıklarım hiçliğime denk geldi serzenişlerim lâl miyim yoksa içimde sana yakılmış ağıtlarım var sesini duyuyor Haydarpaşa gelen mavi tren ey Yusuf’a boyalı cemali Âdem Beni bırak senle ben bendeyken tam yokoluş vakti şimdi. yüzümü yalpalayan rüzigâr yetmedi mi hicran tokatların? yetmedi mi benliğimi hicrana gelin edişin? bırak yüreğini yüreğimin avuçlarına. Eminönü sahilindeki kumsalda kücük bir kalp çiziyorum gece başını yastığa koyduğunda yüreğim gümüş pulları asıyor olacak dudak kenarlarına aldığın her bir soluk da buğday coğrafyama umut filizleri serpiştiren cancağızım beni benden bitirmişken sendeki beni esirgeme vuslata bir kürek miktarı toprak at varlığını demirle gözlerime sığınayım kokuna sığınayım ism-i nazımına fısılda kulağına şehr-i İstanbul sakla beni en kuytu köşene gözlerinden ibaret bir acunu mavi bir kurdeleyle hediye et vuslat perdesini indir gözlerime. ayak uçlarımdan Marmara’nın maviliği gel git yaparken gel sobele cancağızım gordion 02/06/2011 |
dışı kalabalık
içi çıplak sıfatlarla dolup taştı
gece karası gözlerinde taşıdığın zemzem’im
gözlerin(m) geleceğim
özletme yarını cancağızım
Azrail� hevesliyken çamurdan ibaret olan bedene almaya
gel iki gözüm.....
hocam ,demek istemiyorum...size üstad namının daha çok yakışağına inananlardanım sayın üstadım her zamanki farklılıkta ve har zaman,ki güzellikte....akide şeker tadında..kutlarum...