Hazine Sandığı
I.
Telli turnaların geliş vaktidir kıyıma; Ase’nin kanının taşlara düşme zamanı Damla damla hercai mimoza kıvamında Salındıkça nazlı endamıyla çorak topraklarda Murat ey yedi düvelin kanlı suyu Laleler Allah’a açar dudaklarını bahar günü Paklar mı acep senin ruhunu? Anlar mısın? bilmem ki annemin yurdu, Benim derdimi sıcacık yorganının altında Elma tadında, Filistinli bir çocuğun Üstüne atılan misket bombası altında, Yada, ey kendine zafer bahşeden kavmim İncil gibi İsa’ya gelen tevazu Ben söylemiştim demeyin diye Tanrı’nın katından işte görüyor musunuz? II. Basmayın artık içimdeki ekmek kırıntılarına Tarih şeridinden öte bir yerde değilim ben Zalimler çağında yaşayan bir alçaktan başka Bilin istedim değilim ben Tıpkı Aram’lı dedemin dediği minval’de Evet, doğruyu söylüyor yalanlamayın Asur’un, Ninova’nın, Tuşpa’nın kalbinde Basmayın üzerime; Bugün vakti değil Kalmak çırılçıplak bir uykunun içinde.. Söylemiştim size; Halbuki Şattul Arab’ı, Marecel Bahreyni Fatih’te karısını öldüren adamı, Görünmez kalemle şiirini yazan şairi, Unutmayın diye aksanlı konuşan baraklı aşçıyı Uzun uzadıya misafir odalarında peygamberlerin Bakın, işte Kabil, kardeşini öldürmekle meşgul Murtaza bey kalenin doruğunda dolunaya karşı Diyorum ya dinleyin beni Davut’a haber salın Süleyman’ın karıncaları ağlamakta, Duvarlar yıkılmanın eşiğinde Ve vaktidir turnaların yüreğimin içinde.. III. Göçlerle başlardı toprakta biriken hazineler Göçlerle zamanın zifir kuyusundan çıkarak Sen beni arardın ben sana ağlardım Nerede boğulmak istesek kabule yanaşmazdı Yeryüzünün tapınaksız hiçbir suyu.. Tersyüz olurdu bütün kağıtlar Tıpkı cihanın iki yüzlü rivayeti üzere Güneş ve karanlık yer değiştirirdi Ama nafile Asé vuruldu çoban hasan’ın düşünde Baraklı aşçı anlatmaya devam ederdi Fatih’te birileri hala karılarını öldürmeye Turnaların gittiği yönün tersine Giderdi; Ama yine de kabule yanaşmazdı Yer yüzünün hiçbir tapınaksız suyu Hazine sandığını vermeye.. 30.05.2011 |