Kapı
Kapı
Ağzında biriken kalabalığın celladıydı sanki Ruhunu geç teslim etmiş küffarın Dilinde varsa yoksa nağmelerden bir çalgı Üryan geldim üryan giderim şarkısı Sormalı mıydım kuru gürültünün kar etmediğini Yoksa Bir savaşın nal seslerini mi söylemeliydim.. Kapı yerinde duruyordu oysa Akılsızlığın gölgesinde kaç çarmıh varsa kurulmuş Kaç gölge yere düşmüşse asumandan Kırılan bir tahtanın açtığı delikten kafa üstü Usul bilmez, hadsiz, hergele bir meleğin Kanatlarının rüzgarıydı halbuki Esen delice bulutlardan toprağın rahmine.. Gecenin üstüne sis çöküyordu yavaştan Gölgesini kemiriyordu kuytularda fareler Muştularla beraber hangi sabahın elçisiydi o İnce bir hırkanın altında bekleyen Zayıf, sıska, varlığı gün doğumundan önce görünmeyen Bu kadar aşikar mı olacaktı söylenen sözler Yoksa dillerin kelepçesini mi açmıştı fikri yobaz şarlatan.. Kapının üstüne güneş doğuyordu Doğudan, dağların ucundan göz kırparak Ne kadar eşkıya varsa yeryüzünde çiçeksiz Haber verin ulaksız atlasınlar yardan aşağı Cibril insin göğün yedi kat üstünden Elinde kemendi dilinde sözüyle haykırsın Ve konuşsun tüm haşmetiyle yeryüzünün.. “Kapının üstüne güneş vuruyordu”… Ünal Çagabey |