RÜZGAR VE VEDALAR
devrilmiş sütunların
yanmış yıkılmış şehirlerin yerin dibine batmış muktedirlerin çoktan masal olmuş hayatların, lüksün , şatafatın ve yoksullukların sokağında yürüyorum rüzgar dökülen yapraklar son kanat izi de silinirken gökten ve son kanat sesi sustuğunda soruyorum kendime: “insan bir vedaya ne zaman dayanabilir? ve ne zaman hazır olur vedalara?” her istasyonda unuttuğun bir şemsiye, bir kitap bir mektup veya kurutulmuş çiçekle eksilirsin… ağır ağır döner tekerlekler, boğuk bir kampana sesi… ve hayat , yoluna devam eder … rüzgar dökülen yapraklar çocukluğumun bahçelerini anımsatıyorlar: paslı sesiyle ağlayan salıncağı, cebime doldurduğum çakıl taşlarını . benden uzakta çözüyorum göz-bağımı… yalnızlığım, söyle, kaç veda doyurur iştihanı? kaç dudak bükülüşü , kaç çocuk ağlayışı? gözlerim doluyor kalbim burkuluyor bir daha yetim kalıyorum, babasını kaybeden her çocukla. el sallayarak , gidenin ardından , “hayat vedalar toplamı “ diyorum : annem babasını yitirdiği zaman… şu köhne ahşap banka otursam bir keman sesi ıslatsa saçlarımı usuldan silinse hatıralar, silinse hafızam yalnızca gözlerimde gözlerinin çizdiği akşam… soruyorum : kaç bahar , gözyaşınla ıslanmış kağıda gömüp duygularını, kaç bahar kaçtın kendinden? kaç bahar ateşe verdin düşlerini? kaç mezara yer var daha kalbinde? ah kaçabilsem kaçabilsem vedalardan… rüzgar sallanan yapraklar son kanat sesi de sustu son kanat izi de silindi gökten, fikrim maziden atiye atiden maziye gıcırdayarak sallanırken. köklerini gömdükçe derinlere, dallarını yaşatan bir ağacın hikayesi galiba bu. seçilmiş vedalar, mecburi ayrılıklar… gövdesinde acının kalın kabukları, kaç yüzyıl görmüş geçirmiş koca bir çınarın hikayesi … “hayat vedalar toplamı” diyorum rüzgar, dökülen yapraklar, ve bir balta darbesiyle devrilen, yer ile yeksan çınar… gıls Not:Ahmet Telli’ye saygıyla... |
RÜZGARLA SAVRULAN HER HAYAT GÖÇEBE BEDENLERİN TA KENDİSİDİR