özlem yanığı çorak coğrafyan(m)a kaç kez öptüm(n) s(b)en diyeşehr-i İstanbul’a vurgun sözcükler vuslat filizleri büyüttüğüm çocukluğum Boğaz’a serilmiş özlem tuzlarım aşkın(m) elif’in be güzergâhında kara peçeye çalınan gece kimsesiz bir çocuğun kirlenmemiş düşlerinde akrep ve yelkovan bir gülüşün ki yaralarıma sürülmüş bir merhem Marmaraya uzanan umuttu mor menekşeler gözyaşı yüreğini emziren nehir yeni doğmuş bir bebeğin masum ağlamasında eminönü yeni cami avlusu ve güvencinler avuçlarına uzanmış gagalarında Yusuf’un dilinde söylenen Züleyha bedenim yenilgiyi kuşanmış bir asker gece karası gözlerinde ezilmiş gonca güllerim şehr-i İstanbul’un avuç içlerine uzanıp gözyaşlarımla yıkadım hicrana bulaşmış yüreğin(m)i. zemzemimden emzirdim avuçlarıma yuva yapan kırlangıçları mavi halıdaki gül kokulu gümüş pullar asılırken Boğaz’a yüreğimi yüreğine nakış nakış işlemeye niyetleniyorum cansuyum tengri şarab rengine çalınmış şehr-i İstanbul alnım seccadeye öpüştüğü zaman dilimi dudak kenarlarına yapışmış ism-i nâzımın Şems’e bulanmış Kız kulesi boyun bükmeyişim arsız yokluğuna suskunluk safında senli cümlelerim lâl kalemim özlem yanığı çorak coğrafyan(m)a kaç kez öptüm(n) s(b)en diye dedemden kalma katransı antik bir saatte gece yarısını ramak kala kaç kez iç geçirdim avuçlarında açan sevda çiçekleri özendim süzülüp dudaklarına inen sevda türkülere niyetlendim sen tutacaksın diye benliğimi ipsiz uçurumlara saldım attım Marmara’nın maviliği söndürür diye Emirgan lalelerini hicranın kara kibritiyle yaktım. özlemden irin toplayan kabuk bağlamış yaralarım Azrail’in ölüm provasındayken ne olur içinde yaşat beni cancağızım mavi zemzeminde son kez guslettir beni öyle sarsın sütbeyaz kanatlar beni ıslak kirpiklerinden düşen cansuyum göçmen kuşlara hayr ola misk-i amber kokuna getirirler mi bana ? suskunluğumu gözyaşlarımı bırak sen cancağızım erguvanlar imkansızlığa açarken bir avuç şemsliğine kurak topraklarda vuslat filizleri yetiştiren adam yüreğim(n)i kaç kez gümüş pulları yaslayıp sıcak nefesinle ısıttın gecenin ayazını beyaz üveyiklerin kanatlarında sevdaya gülümseyen yâr. Şems’ini karanlığa yakılmış kandilleri üfle dudaklarıma sür zemzemimi hicranın katransı zehrini çıkarırken yürekten vuslata niyet durmuşken avuçlarında açan hüsnüyusuflar kasımpatı gelincikler gecenin karanlığında teneffüs ederken şehr-i İstanbul’un ıssız kaldırımlarında pencerene döven yağmurlar getirecek beni cancağızım gordion 16/04/2011 |
Emirgan lalelerini hicranın kara kibritiyle yaktım.
özlemden irin toplayan kabuk bağlamış yaralarım
Azrail’in ölüm provasındayken
ne olur içinde yaşat beni cancağızım
mavi zemzeminde son kez guslettir beni
öyle sarsın sütbeyaz kanatlar beni
çok iyi !
diyecek sözüm yok
kaleminiz daim olsun