Yazmalı ve yazmalı... Kendini tanımalı...
Dün bir personelim geldi yanıma,
Yürümüştü üşenmeden peşim sıra, Usulca yaklaştı bana, Ve dedi ki, Ne var ki hayır ola... Sizi çok dalgın gördüm bugün tüm vardiya da, Oysa biz alışmıştık, Her vardiyanız da, neşe ya da kızgınlığınıza, Vurgulardınız tüm açıklığıyla... ki sizi böyle seviyorduk vardiyamızda... Dedim ki ona, Haklısın ama meraklanma, Bugünkü durgunluğum, Zihnimin berraklığında... Tıpkı o köylü gibi, Hani var ya, meşhur bir romanda, Dalıp kalmıştım işte sanki o ormanda ki patikada, Hiç böyle huzurla dolmamıştım hayatımda, Sanırım hüzünlendim biraz ben buna... Aslında huzuru buldum yazmakta, ki kimseler okumasa da, Yine de yazacağım hayatım boyunca... Yazmıyorum ya aslında, Sadece yazdıkça avunuyorum galiba... Ya da kendime telkin de bulunuyorum biraz da... Kimbilir yazarken öğreniyorum aslında, ve kendimi tanıyorum aynı zamanda... İçimde bir şair varmış, geçte olsa kavuştum ya, Sadece tercüman oluyorum işte ona... O gün de yazmıştım bir şiir mızıkama, Berrak bir huzurla doluydum tüm gün boyunca... Tüm vardiyamda dolaştım sarhoşça, Gözlerimde bir garip durgunlukla, Huzurun verdiği o tatlı yorgunlukla, Her an yığılıp kalacaktım sanki orada... Yazmalı bence her dünyalı, Önemli değil, Karınca kararınca karalamalı... Yazdıkları kendine değil, İçindeki şaire ait olmalı... Beğenilmek kaygısı hiç taşımamalı, Sadece içinden geleni yazmalı, Klavyesinde ki parmaklara bakmalı, Sonra da onların yazdıklarını okuyup anlamalı, ve yine anlamaya çalışmalı... Yazmalı ve muhakkak yazmalı, Yazarken avunmalı, Kendine telkinde bulunmalı, Yazılanları anlamalı, Ve ardından da nihayet kendini tanımalı... Resim ve ressam : The contemplator by Ivan Kramskoy, 1876 |