HÜZÜN HER DİLDE AYNI...
Hep özledin..
Diyarbakır’da.. Cami-i Kebir mahallesinde.. O bahçeli, havuzlu evi.. Horoz şekerini, zıpzıplarını.. Ve anneni.. Hayat buruk bir sitemdi mısralarında.. İçinde kanar…onanır…tekrar kanar.. Kapalı bir kapıydı .. Elin hep ölüme giden anahtarı arar.. Vakit tamam diyordun.. Abbas dinler görünür..dinlemez.. Para saydın destelerce.. Affan Dede çocukluğunu vermez.. Ferman etmiştin o zaman.. Yeni baştan yaşayacaktın gençliğini.. Olmasa da halden anlayan.. Gün terketmeyecekti pencereni.. Yalandı baharı sevmen.. Yalandı Beşiktaşta gün görmüş bahçen.. Otuzbeş sandın..öyle yazdın.. Belli ki yol yarısına yirmiüç.. Sen.. Ölüm sevdalısına bile erken.. Ve bilir misin.. Sancılı yürekler her dilde aynı sızlar.. Senin hüzüne doğduğun 1910 Ekimi.. Gebeydi bir hüzünlü gidişe daha.. Astapovo istasyonuna yanaşan trende ölü buldular.. Karlı bir Kasım günüydü…1910.. Kırkbirinde geçmişti yolun yarısını.. Aynı sancı…aynı hüzün ..aynı hakikat yolculuğu.. Anlaşılmamanın aynı fasit çemberi.. Kalem acıya dökülüyorsa adı ne farkeder.. Ha mısralar roman olmuş.. Ha ciltler hüznün mısrası.. Aynı yol yarısında kelepçeli.. Senin Vedia’n .. O’nun Anna Karenina’sı.. |
Sancılı yürekler her dilde aynı sızlar..
Hüzün her yürekte aynı..
yüreğinize sağlık,kutluyorum yazan yüreği....selamlar