Çırak Murat
Bir murâdı vardı Murat’ın
Büyüyüp koca adam olup Rahat ettirmek istiyordu anasını Çocuktu, güzeldi, temizdi Henüz kirlenmemişti Çalışmaya başladı Önce bir oto boyacı dükkânında çıraklık Ardından bir tekstil fabrikasında işçilik Çalıştı yıllarca, uğraştı, didindi, büyüdü Harcamadı biriktirdi, canı çekse de Gözü kalsa da dünya nimetlerinde Hevesini içine gömmeyi bildi Sabretti, iyi etti Murat… Askere gitti, jandarma Kıyafetleri çok yakıştı Nöbetlerinde silahıyla dertleşti İyi dostluklar edindi, sevdi, sevildi Kardeş bildiği Recep vardı, vuruldu Kelime-i şahadeti Murat’ın kucağında getirdi Yetmezmiş gibi bu dert ona, iki ay sonra Babasının vefâd haberi geldi asker ocağına Hayatı öğrenmeye devam etti yaşadıkça Ödedi geldi vatana borcunu Çocukluk sevgilisinin tanımadığı bir delikanlıyla Evlendiği haberini aldı mahalleye varınca, sustu. Anası dul kalınca, Murat’ı da askerden gelince Taşınıverdi tüm aile ana memleketine Bir ağabeysi vardı Murat’ın, iş buldu fabrikada Dinlenmeye fırsat bulamadan başladı işe Gel zaman, git zaman, bir ceylan gözlü kızı gördü gözleri Görür görmez anladı sanki kaderi olduğunu Bırakmadı peşini, sabırla bekledi. Kalabalık bir sülalenin kızıymış meğer Önce dayısı ile sonra enişteleriyle defalarca istemişler Aile kültür farkını bahane edip vermemiş kızlarını. Ama gençler sevmişler birbirlerini Unut demek kolayda, unutmak kolay mı? Murat ağabeyine açmış bir ara derdini Yurtdışında çalışan abisi, atlamış gelmiş uçağa Önce kızla bir tanışmış, beraber konuşmuşlar, karar almışlar Sonra kızın en büyük kardeşi ile oturmuşlar bir masaya Ne az ne çok gerektiği kadar konuşmuşlar Ertesi gün son kez gitmişler istemeye Ve kırılıvermiş ailenin inadı Evlenmişler… 12 Nisan 2011 - İstanbul |