işte ben!...biraz bahtsız tutunmuşum hayat denen mukozanın kaygan duvarına ve serçe parmağından yakalamışım boynuma dolanan çile dolu beslendiğim yaşam kordonu işte böyle atılmış tohumları bahtsız bedevinin oyunu gurbet ellere yazgılı annem; varlık içinde maya iken, kekik kokulu keçi sütüne yokluğuna düşmüş, bir habbe aşın yollara vurmuş dertli başını derken… aşk meyvesi cenin’in atarken damarları kara kaplı silinmez defterin. her sahifesi ilmek ilmek işlenmiş dertleri belki de; hissetmişti cilvesini kaderin işte! bu yüzden çiğnetirken başını bebenin inat bu ya… tutunmuşum zorla hayatın mıhına gün gelip çatınca dünyanın kapısına küçük ellerim, gurbetin soğuk kaldırımlarında gariban anam düşmüş vatan kokan yollara “yabanız “ ya güya(!) -zarar gelir belki de yavruya- cehaletin koynunda çapkınlığı tavan yapmış babam ekmek arama derdinde havam unutup onca değerlerini, çarığı çalı başında kalan olmuş alafranga avam. dişi kuşa kalır yuvayı kurmak tırnağı ile kazır azığını katık eder aşına kuru ekmek bir de soğan. nihayet, çıngıraklı cadı olan ben açıp gözlerini dünyaya ne elde var ne de avuçta garip anam, atar beni sıcak koynundan ıssız bir koya döner tekrar Almanya’ya… //yine gurbet/yine yalnızlık, her el sallayışta gurbet sızlar direği burnumun.// hiç unutmam… bir gün! sıcak yatağımda yoktu anam şafak vaktinde seyrirken güneşin çatık kaşları şafağa asılı kalmış ninnilerim işte bu yüzden benim güneşe sevdalı kalmış yüreğim… sonrasında; hasret, kılıcını vurmuş gurbetin avam kamarasına tak edince cana ayrılık, dönmüşler yurdumun gariban sofrasına avrupa görmüş alafranga cehalet kol geziyorken usunda ilim –irfan görmeliydik. dişinden tırnağından gayrisi bizim okul, harçlık, ekmek parası taktılar kolumuza çifte burmalı altın bilezik. derken, erken seçti “can özüm” babam vedayı zor oldu kabullenmek o an işledim geri dönülmez hatayı ihanetti bana yapılan “o” benim ilk aşk olduğum adamdı olmadı…olmadı…olmadı… bu veda hiç yakışmadı. ve sonrasında; devam etti vedalar/ayrılıklar… sürdükçe mendilimi gözbebeğime kan damladı yüreğime ama ben, eğmedim namerde hep dik tuttum başımı bir yolcuyum bu handa göğsümde ki imanla doğduğum “bayram sabahı” sevincinde taçtır başıma “ulu yürekli” anam devam …devam…devam… yol ve yolcu bu alemde! işte ben, dilim ağraz, yüreğimde dolu yas taşıyorum acıları kamburumda yüreğimde bazen hırçın bir haylaz bazen de aysbergler kadar soğuk ve ayaz. üşüyorum… ne olur ısıt beni, çok sev yüreğimi… Ümmü AŞCI |
İçinden kopan her duygu kırıntısı yüreğine batıyor anlaşılıyor,
Dalından ayrı düşen her yaprağın hüznünü yaşıyorsun şimdi ey şaire, doğar ve ölürüz..kozanın içindeki tırtıl gibi ..acıylada örülse sen bunu yaşayacaktın bazen kaderden kaçılmıyor...