Habu bizim yayla...
Tulumcu, Çalın Hemşin havası dağ başları inlesin
Burası köylük sırtı görmeyenler dinlesin Esen rüzgâr sesinde gençler horon oynasın Coştu kale deresi çat düzüne yollansın Sabahın serininde güneş tepeden doğar Ahırda inekleri dağa salmış kadınlar Kahvaltı telaşında mısır ekmeği kokar Pilatanun üstünden sütün köpüğü taşar Herkesi aldı telaş kara duman göründü Ayşe Fatma Emine çayırlara koşuştu Alında boncuk terler anaların çilesi Toplanıp ta goç oldu, yüzlerinde neşesi Varoştan çam kokusu Misk-ü amber gibi Derede alabalıklar olmuş kırmızı pullu Süslü gelin kuşanmış baş yaylanın tepesi Yaban ayılarının Tatostan gelir sesi Gecesinde sert ayazı gökyüzünde serabı Gene dalgalanıyor Kaçkarların rüzgârı Habu bizim yaylanın meşhurdur muhlaması İçeceksin elinle buz gibi soğuk suyu Zümrüt kelebekleri pembe açar gülleri Seher yeli estikçe kokar bin bir türlü çiçeği Yeşil ottaki nemden çamlarının heybeti Sanki Cennet gibidir baktığın her köşesi Kızlar ceylan bakışlı hem güzel hem de nazlı Çorapları nakışlı başında puşusu titribal pullu Horonu çevirinken sallanır, ayaktan gelir sesi Hep bir ağızdan çıkar manilerin güftesi Güz gelince doğanın sararıp solar rengi Derelerin susuşsu ağlamasından belli Dağların hazin sesi tulumdan gelir ezgisi Eyy gidi doyamadan gene geldi güz ayı. Ümmühan YILDIZ. Bana unuttuğum duygu güzelliğini yeniden kazandıran Sn: Hilmi Bey’e, Yıldız Hanıma, Ayşe’me ve Hatuma çok teşekkür ederim. Giysem nakışlı çorap puşi sarsam başıma Dağıttım hüzünleri bakmayın gözyaşıma Geçsem dere karşıya kayalardan hoplasam Meleğilen beraber kitikapa toplasam Çeksem çiğerlerime yaylanın havasını Nekadar özlemişim muhlama tavasını Ayşe Kadıoğlu YILDIZ. Tazae yol pancarları, seneye yine gelsin. Göm tandıra güveci kaynadıkça ses versin. Laleler süsler dağı, hem baharda hem güzde, Kaç yüz yıllık tarih var acaba dere düzde. Yukarıda kalesi derede değirmenler Tulumcu tulum çalar cinler periler dinler. Feleksiz KORKMAZ. Bir selam gönderelim şöyle karadenize Abim bir dörtlük ile gene uğramış bize Bizde şiirler ilen kaleye ulaşalım Bu sene yaylaları beraber dolaşalım. Ayşe Kadıoğlu YILDIZ. Bu kadar anlatmaya yüreğim bir of cekti Aklıma yine düstü dertlerime dert ekti Şimdi çiksam yaylaya orda anam beklese Konak’ta koca Hafız candan hos geldin dese Acaba var mı idi halam ile yengemde Hepsinin kokuları hala taze sinemde Yaylayı bile artık sevmiyorum onlarsız Desemde inanmayın bir de çekemem yârsız ... Nezahat Yıldız KAYA. Kuş olup uçmalı mı? anlatmış nasıl güzel, Doğayı bilmem ama, insanları çok özel. Merttir, dürüsttür hepsi, doğrudur hep sözleri, Yürekleri tertemiz, sevgi dolu özleri. Yıldız TOKSÖZ. |
1989-93 yılları arasında İspir Askerlik Şubesi Başkanı iken defalarca ziyaret ettiğim ve geceleri de bir çok kez yatılı kaldığım yerdir Hodiçor.
Sırakonaklar köyü olarak resmi kayıtlarda geçse de Hodeçor olarak bilinir o bölge. Merhum Andonlu Ali amcanın konağında yaşadığım anları ve oradaki tabiat güzelliklerini unutmam mümkün değil.
Belki de yeryüzünün en ince kabuklu cevizi oradadır.
Şiirdeki resme bakılırsa görev yaptığım yıllarda köyün muhtarı Mustafa Ağabey'in evinin olduğu mahaklleye ne de çok benziyor.
Çoruh Nehri'ni besleyen 11 tane büyük dere vardır.
Bunlardan bir tanesi de kaynağını Kaçkar dağlarındaki bulaklardan alan Hodeçor Deresidir.
Doğal Alabalıklarının görünümünü ve lezzetini sözcükler gerçekten anlatamaz.
Folklorü ve yemek kültürü bir başkadır Hodeçorun.
Muhlaması yeter insanı mest etmek için.
Ladin çamlarının kokusunda geçirilecek bir gün bir ömre bedeldir oralarda.
Dereağzı denen yerde eskiden bir köy kahvesi vardı. Andon'lunun konağını geçince. Orada soba etrafında tahta sandalyelere oturup ta yapılan sohbetin tadı bir başkaydı.
Bu güzel anıları tekrar yaşatan enfes çalışmanızı kendime kopyaladım, çok ama çok teşekkür ve tebriklerimi sayfanıza bıraktım.
İyi ki varsınız ve sizi tanıdım Ummuhan Hanım.
Şiirlerinizi okumak ayrıcalıktır.
Sevgi ve hürmetlerimle,
Delibal tarafından 3/2/2012 1:13:00 PM zamanında düzenlenmiştir.