çok şey
bir kış günü idi
seni kızılını bilmem hangi cehennemden aşırmış dudaklarını dudaklarımdaki cennet taklidiyle evcilleştirmek başımı karanlık göğsüne dayayıp çaresizliğime ağlamak ve belki de ayaklarına kapanmak için bekledim bir rahme düşüp hayatı ümit etmeyi beklercesine bekledim bir saat on dakika penceresiz,zift kokan odamda geldin çok şey yaşayacakmışçasına geliyorlar hiçbir şey yaşamamışçasına gidiyorlar dedim ölü akrep yiyip zehirlenmiş nefsi pis bir kedinin akrebin artıklarına bakıp ölüm anını hissetmeye çalıştığı gibi anlamaya çalıştın bu iki cümlenin kehanetini anladın anlamak istemediklerini doğruydu çok şey yaşayacakmışçasına geldiğin hiçbir şey yaşamamışçasına gideceğin doğruydu anlamak istemediğin gönlüm enayi bir sığınaktı sen ise o sığınakta ateş yakıp ısınan dişi bir militandın sen soğuk çatışmalarının ve soğuk ayrılıklarının içinden sıyrılıp ısınmak için belki de daha nice sığınaklar keşfedecektin gönlüm yani yaktığın ateşle kapkara bıraktığın sıcak sığınak kendi külleriyle hellalleşip belki daha kaç militana yurt olacaktı evet anladın sonra kendi sehpasını kendi ayaklarıyla deviren idamlıklar gibi devirdin gözlerinin çınarlarını hıçkırdın aşka olan direnişini ve yıllarca aciz bir temel üzerine tuttuğun gurur binanın tüm katlarını devirdin üstüme bana sarıldın bense o enkazının altından çıkmayacağımı enkazının bıraktığı eziklerden sıyrılamayacağımı bile bile.. bir sarıldın bırakmadın beni kulağıma ’olamaz’ diye fısıldadın ve daha ben seni öpmeden yapıştırdın dudaklarını boynuma sonra dudaklarıma tenimin acılarını tada tada.. ben değil sen dayadın başını göğsüme sen dinledin kalbimin yıllanmış yalnızlığının sesini sen öptün sen tatın sen dinledin sonrada artıklarına baka baka gittin.. cehenneme yeni girmiş bir günahkara cennetin kapısını aralarmışçasına aralık bıraktığın kapıdan sokağa koştum uzaklara yolun sonuna baktım yoktun yok olmuştun belki de koşarak ayrılmıştın ama sen ama o elindeki bavulla bedenindeki yıkıntılarla koşamazdın neredeydin bir tanem neredeydin militanım kadınım neredeydin... ..tamam işte yolun sonunda değil daha yolun başındaydın beni mevsimlerden beri görmemiş gibi o çıldıran yağmurun altında durmaktaydın belki de daha o an özlemiştin beni belki de sen o kapıyı açar açmaz yüzlerce mevsim gelip geçmişti aramızdan bana bakmaktaydın... sonunda elbiselerin ve hüzünlerinle dolu bavulunu yere bırakıp yağmur dalgalarıyla bana koştun sımsıcak sarıldın bu kez ben öptüm ben tattım ben dinledim öptüm de gittin tatımda gittin dinledim de gitin sevgilim, ardından yeni başlangıçların yenik sonları için kırık aşkının tohumcuklarını dikip gönlüme öylece gittin gittin sevgilim gönlümüzdeki boşlukları birbirimize adayıp gecenin güzelliğine şiirler mırıldanmadan sahillerinde arzularımızın gemilerini yüzdürdüğümüz salyları kumlarımıza vuran kızıl denizlerimizde bir kez olsun yüzmeden benliğimizi bizden alan derinliklerimizi birbirimizin ellerine vermeden gittin sevgilim içimdeki arsız çocuğun ayaklarını kırmadan gittin tomurcukları bırakıp da gittin ayaklarını kırmadan gittin gittin sevgilim.. lokman kurucu (ölünüz lütfen kitabından) |
...