nabzımdan süzülmüş bir avuç kırmızılığımı al cancağızımüstüme çökmüş bir akşamın kızıllığında uğradım gözlerinin maviliğine enginliğinden korktuğum gözlerinin avuçlarına bıraktım kırmızılığımı "Yâr" dedikçe , maviliğine bulandım ruhum; birkaç dakika yanında olmanın umut ummanlığındayken özlem yanığı kalemim yürek yangınlarımı söndüremiyor kaç gün sesinin renginden düşecek harfleri dilime doladım yavaşça ben sen oldum. ıssız kaldırımlara sen diye koşarken, sesinden yoksun düştü içimdeki Şems yandı içimdeki dar-ı acunum daraldı İstanbul’um meğer sen bana ben kadar yakınmışsın be yâr yabancı dursa bile gözlerin gözlerime şimdiye kadar dudak kenarlarından kovulmadı kırmızılığım. beyninde sessizce büyümeye devam ediyorum kim bilir birkaç gün sonra öleceğim dudaklarında ölmek dedim de; ben senin yüreğinde kaç gün yaşabileceğim cancağızım ? şimdi diz çöktüm hicranın kara şövalyelerine bir denizin maviliğini bekliyorum benim hiç denizim olmadı buğday coğrafyasında. kim bilir senin yazgında şimdi uzandım hırçın lodos’un koynuna.. ayak dibimde şiddeti hicrandan ibaret bir deprem büyürken ben senin gözlerinin avlusunda ömrümü vuslata sıvamaktayım. az sonra koşacaksın ya bana… gözlerinin arasına özlem yanığı harflerimi eleyip beni maviliğine kavuşturacaksın cancağızım azat ettim hicranda kalan yaşamı değmese de yüreğin toprağıma yine de gözyaşlarımla yıkanacak harflerim kapındayım bak be yâr beni maviliğinle buluştur. beni de kabul et gözlerinin deryalarına Başım denizine dik açıdan vursa da ben sen kadar "aşk"’ım cancağızım yine ’Küçüğüm’diye başlayacak sonsuzluk girdabım lakin sana yetişmek isteyen ayaklarıma cevap ver cancağızım Sakın dur deme bana. bana geç kaldın masallarını vurma yüzüme.. gözlerinin içine bakıp hicranın musallasına yatırma.. öldürme beni yâr nefes ver nabzımdan süzülmüş bir avuç kırmızılığımı al cancağızım karanlık bırakma beni Şems"imsin kara yaşmağı atmışken başımdan bir gül uzat yanağıma bir nefes bırak ıssız kızıllığıma ----- Gideceksen eğer son kez beni dinle cancağızım------- Gelmeyeceksen eğer, Marmara’nın en dibine bırak beni. unut avutulmamış yüreğimi sana açılan her kapıdan kovulan bir yüz def edilmeli yarına varmadan gözlerim; alışık değildir sensizliğin uçurumundaki alfabeye kır içimde sana kurduğum ateşbâz sözcüklerimi sana uzattığım dalları da bırak ayak altına. gelmedin diye acımayacak kalbim. yüreğe yoldaşlık etmedi yüreğim. Sen git / ki kalbim kara şövalyelerin ömrü billah mahkumu olsun içimdeki düşler teker teker darağacına asılıyor iğfal edilecek kırmızılığım gelmeyeceksen eğer, son bir cümle kur bari… keşke sana kucak dolusu akşam kızıllığım olsa yürek coğrafyamda gordion 21/03/2011 |