BERİVAN-II-
Bu coğrafya acı doğuruyor, bizlerde çocuklarıyız.!
I Bunalım taciri akşamlarda efkar kokardı Berivan amansız ayrılıklarda gözü yollara, elleri kelepçelere rehin kalırdı.. pusuya yatmış namluların ucunda yalnızlığa hüküm giydi aşkları sefaletin büyüdüğü yaslı coğrafyalarda yosun tuttu şarkıları... II Zaman daralıyor Berivan, kimimiz kimsemiz yok! feodal depremlerde yitirdik sevgimizi, rengimizi... doktorlar ameliyat da içinde unuttular ömrüne saplanan bıçağı! hepten unutulduk Berivan hepten.. / ’Yolları hep aynı noktada kesişen iki tren yoluyuz seninle’.. sen benim hayatta kalma ihtimalim, bense ’tırnağınım senin, sen kestikçe ben uzarım...’/ Bir anlamın yok senin, sevginin küresel bozukluğunda.. uslu durmadın ve polisin dur ihtarına uymadın! aşkı zimmetine geçirmekten gözaltına alındın şimdi ağlamanın vaktidir ’F tipi’ yalnızlığına III Bak, aşkı da pleybek yapıyorlar Berivan ne aşk da süreklilik vardır oysa ne de hayatta biz yanarız, üstümüze kilitlenen yangınların içinde bu kentin bütün sokaklarında, şiirin bulvarlarında çok eski bir türküsün çatlamış dudaklarımda. Ama sen, şehirlere açtın yalnızlığını, bunca sürgün yaralarda kalleşler beni nişan almışken, sana isabet eden kurşunlar kaybettiğim bir şiirin kederi ve hayatıma dahil ettiğim yenilgimsin!.. yaşamın senden sonrası, ne çok benziyordu oysa ölüme Hakların Berivan, hakların nerede? haber değeri bile taşımadı, ihmal edilmiş ve sinemaya uyarlanmış hayatın.. Saçlarını artık aç ve salıver rüzgara ve bir sarılıver, kimsesizleştirilmiş, hırpalanmış, rutubetli hayallerine... IV Görüyor musun?.. çocuklar hep karamsar, hep acıkmış bakacaklar dünyaya vahşetin, zulmün, yoksulluğun kıskacında.. sesimi yitirip bulamadım, sustuğun yerde bana ait bir sesim bile yok artık... beni bu yollar, bu göçebe ayrılıklar, bu şiirler mahvetti!.. Her gece saklandığım, ölümü tahrik eden şiirlerde, eğrilip doğrulurken ben aşkınla tarumarım Berivan.. Sicilim bozuluyor ve saçlarına dolanıyorum gecenin bir türkü’ye karışıyor yaralarım, duyuyor musun? /’Yaktı beni köz eyledi, çok ömrümü az eyledi doksan dokuz yaram vardı, senin sevdan yüz eyledi!..’/ Seraplarına ancak Dicle yeter Berivan bir kez başladın mı yenilmeye, kendini siper edersin, kim olduğunu yitirdiğin yenik şehirlerde birbirini zehirleyen trajik bakışlı kalabalıklarda savruk, suçlu ve onarılmaz memleketsiz yalnızlığın... / Şimdi sen bile, Erzurum’da bir bahar çiçeğinin sabırlı sessizliğinde, sadece ’kendine dökülen bir yapraksın...’/ V Kimsin sen Berivan? hangi hesapların para üstüsün! Kimsin sen; bir sokak çocuğunun alın yazısı mı bir işçinin yorgun omuzları mı? bir fahişenin eksik görülmüş rüyası mı yoksa?.. Şimdi kim anlar seni? kim alır öcünü hayattan kim bastırır, ömrüne başkaldıran isyanlarını!.. hangi seslerde yankılanır, ’hangi yaşamak dindirebilir iç kanamalarını’ hangi şiir emer aykırılığını, diyalektiğin tarihe gömülüşünde Hangi kalabalık dinlenir, yalnızlığının gölgesinde?.. / Kim bilir, şimdi sen acıyı yazgı bilip itaat etmektesin... yüreğin upuzun yollara karışmakta. Ben ise kalabalığın kuşatmasında, delirmiş bir yalnızlıkta.../ VI Bu kentler bizi alt etti Berivan henüz içi boşaltılmamış, ama çürümesi kaçınılmaz umutlarda... sen artık kendine ve kentine dön yoksa kaybolursun başkalarının hayatlarında.. Hadi topla yalnızlığını, kalk gidelim Berivan bu karanlıkta yaşam hakkımız yok bizim!.. (Birdal Erdoğmuş/2011) |