Örtülüdür Pencerem
Gönül evim karanlık sızmaz bâhtıma ışık
Şeb-i yeldâ ağıyı içirir kaşık kaşık Örtülüdür pencerem derdim büyük ey Kerem! Gönlüme bir çiğ düştü onbir kelimem sustu Kendimden habersizim belki olmuşum verem Izdıraptan yüreğim düşündükçe kan kustu Kor gibi dudağımda kızıldır gül yaprağı Bir damla su vermezsen çatlatmaz mı toprağı Dağlar sise büründü yükseldi âh-ı feryat Bana bağışladığın söyle nasıl bir hayat? Ne tarafa dönersem düşer yüzünün şavkı Yetişmeyince elim şeklim mezara benzer Oyar gözümü ışık döner feleğin çarkı Gün geçtikçe saçlarım bembeyaz kara benzer Ağır ağır yakama yapıştı zelil-illet Bir an nefes aldırmaz sarsıyor zalim âfet Güneş,ay ve yıldızlar aydınlatmaz dünyamı Pervâneye takıldım küle döndüm revâ mı? Bilmiyorsun hünkârım benim aşkım çok büyük Neden hatırlamazsın üç hecelik adımı? Yolunu beklemekten gözlerim oldu höyük Ne olur gülizârda doldurma miadımı Gönül gözüyle görüp neden sevmezsin beni? Leylâ,Şirin diyerek neden övmezsin beni? Ey didârım,hünkârım! Merasim mi istersin? Bir çırpıda sunulan dört mevsim mi istersin? Âmadedir ömrüne üç yüz altmış beş günüm Gelipte tatmaz mısın zülâlin kâdehini Seni cehennem gibi kavurmaz mı bugünüm? Cünun diyârına gel çevir bana rehini Kavrulsun bedenimiz mehtâp teranesinde Kerem ile Aslı’nın esrârlı hanesinde Melahat Temur |