Zeytincilerle Peynircilerin Savaşı - II
"Büyümeyenler İçin Bir Tuhaf Masal"
Rumîye Yarım asır sonra Yani bugün… Bir musibet bin nasihate bedelmiş hakikaten. Birbirinin kadrini kıymetini bilemeyenlerden, Geriye sağ kalanlar, almışlar akıllarını başlarına… Harbin yaraları derinde olsa, sarılıverdi el ele Rumiyâ’nın adı Rumîye oldu sonra Moderen ve çağdaş olmak Öncelikli gayeydi şimdi… Kısa zamanda çoook iş yapıldı. Düşman zenginleşmiş koca koca Sanayi atılımları yapmıştı ya, eee Onlardan geri kalmak olur muydu? Olsa da yakışır mıydı Rumîye’ni n halkına, asla… Deli bir yarışa girildi yine Harp bitse de çekişme sürüyordu Eski düşmanlar haset ettiler hemen Bin bir hile ile çare aradılar Genç devlet Rumîye’nin Önünü kesmek için… On yılda ne fabrikalar kuruldu da Uçaklar, trenler, gemiler sardı üç yanını Rumîye’nin yollarında otomobiller, Otobüsler, minibüsler çoğaldı. Yetmiş iki milletin pek çoğu Savaş nedeniyle ayrılmış olsa da Eski Rumîya imparatorluğundan Kalan kırk milletin evlâtları Mutlu mes’ud yaşamaya Başlamışlardı ki! Düşman hâl çaresi bulup, Saldı fitneyi yine aralarına… Karpuzcular ile kavuncuları Düşürmüşler birbirine! Millet bırakmış işi gücü Seyrân etmiş rezilliği. Canı yanmış her iki tarafında Ama çok sürmemiş şükür, Dönmüşler tekrar işlerine güçlerine. Düşmanda hile biter mi? Bitmez ya. Daha kimleri kimlerle, Birbirine düşürme gayretleri. Boş adamdan her şer beklenir Hele birde câhilse, gazıyla bile böbürlenir. İşsiz güçsüz, ipsiz sapsız kim varsa, Marifet gösterirmiş gibi meydanda. Üç kuruşa ihanet eden edene Rumîye ülkesine, çok yazık… Köpek bile yemek yediği Kaba pislemez oysa. Sonra başlamış asıl tantana. Zeytin ağacı bol, zeytini meşhûrdu ya hani Bu güzeller güzeli ülkenin. Hani memelerinden taşardı ya Hayvanların sütleri, anlatmış idim. İşte bu zeytinciler pek bir zenginleşmişler, Peynircilerde öyle, ama biri kara nimetin, diğeri ak. İşte düşmanın aradığı büyük fırsat! Allem edip, kallem edip, Büyük fitne koparmışlar bu kez. Yangın sarmış her bir yanını memleketin Okullarda zeytincilerin ve peynircilerin Çocukları bile karışmış bu kavgaya ve Kan dökülmüş… Ne büyük günahtır, Ne kocaman yazıktır… Öyle olmuş ki, boş verin ili ilçeyi Mahalleleri sokakları bile bölüşmüşlerde Salmamışlar birbirlerini gezmeye… Yol kesip halka sorarlarmış Zeytinci misin? Yoksa peynircimi? Diye… Bir sofrada iki nimeti bulundurmak, Yasak olmuş yeni devlet Rumîye’de. Peynirciler değil zeytin bulundurmak mutfaklarında Yağına bile hoş gözle bakmaz olmuşlar. Zeytinyağıyla yapılan sabunla bile Yıkanmamışlar bir daha. Peynirin her çeşidi yasakmış zeytincilerin mahallelerinde. Masal bu ya, böylece sürmüş tuhaf günler, aylar. Yıllar geçmiş ümitler tükenmiş Herkes alışmış sanki bu hâle! Oysa hem makarnada Hem börekte ne güzel olurmuş Rumîye peyniri ama gel gör ki Bir tuhaf savaş var arada. Kim haklı? Kim değil? Kimse bilmiyor… Halk ill’Allah etmiş Ama ne çare? Dışarıdan görenler bu tuhaflığı Gülmüşler hâllerine epey Ama iş ciddi, ortada kan var. Günler geçmiş, uyanır gibi olmuş Halkı Rumîye’nin geçte olsa. Bir pîr çıkmış elinde sazıyla nihayet, Gözü görmez amma kalbi her sırra vakıf. Yeter artık demiş azgınlara, durun hele Ne gereği var edepsizliğin, Aklınızı başınıza devşirin. Hatırlasanıza, İnsanız hepimiz İnsan kalmaktan daha yüce Davamı olur şu yeryüzünde? İlânihaye bitmiş aralarındaki anlamsız savaş Kardeşler hoş görür olmuşlar artık birbirlerini. Yaraları tam sarılmasa da, kan akmamış bir daha. Sofralar iki nimete birden kavuşmuş ama. Yeni doğan bebeler daha güçlü olmuşlar. Ne kadar yürekten duyuldu ve anlaşıldı Yüce pîr’in güzel kelâmı bilinmez. Tam yatıştı bitti derken bu işler, Bu sefer kabak çekirdekçileri ile Ayçiçeği çekirdekçileri kapışmış… Bu masal biter mi bilinmez. Uyumak için masala ihtiyaç duyan Miskin âdemevlâtları oldukça Uzar gider, sürer gider... Gökten üç elma yerine, Üç koca belâ düşmüş yeryüzüne. Biri bilip te, demeyenin diline, Diğeri görüp te, inkâr edenin gözüne, Sonuncusu ise duyup ta, uymayanın başına… 12 Mart 2011 / 22.59 - İstanbul * Âşık Veysel Şatıroğlu’nun aziz hatırasına. Allah ondan razı olsun ve mekânı cennet olsun, âmin... |