Kırk Beş Gün Kırk Beş Gece..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın /1980 Askeri Darbesinden Sonra,İşkence Tezgâhlarında Fiziken Yaşamını Yitiren Fakat,Yüreklerimizde Ölümsüzleşen Yoldaşlarımızın Anısına../
/Unutmayacağız,Unutmak İhanettir.!/ --------------------------------------------------------------------------------------------------------- Ülkemizde 12 Eylül vahşetini yaşayan binlerce insan adli sicillerinde halen o darbenin ve ana yasasının kurallarına göre ceza alanların cezaları silinmemiştir gerek bu cezalar kâğıt üzerinde silinse de yüreklerinde ve beyinlerinde ölene dek silinmeyecektir. Bende bir 12 Eylül mağduru olarak o süreci asla unutmadım ve de unutmayacağım unutulmaması için önüme gelen her insana o insanlık dışı vahşeti anlatmaya devam edeceğim. Beni dinleyen insan çıkmazsa dağa taşa ağaca kuşa haykırarak anlatmaya devam edeceğim. Şimdi kısaca dönemin vahşetini cehaletini insanlık dışı tüm pisliklerini anlatmaya çalışacağım; 12 Eylül cuntacıları General ve darbecileri Milli güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral KENAN EVREN Orgeneral NURETTİN ERSİN Orgeneral TAHSİN ŞAHİNKAYA Orgeneral NEJAT TÜMER Orgeneral SEDAT CELASUN 12 Eylül 1980 tarihinde tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edip sokağa çıkma yasağı koyarak günün Türkiye’sinde siyah beyaz olan TRT Televizyon ve Radyolarında yönetime el koyduklarını ve TBMM(Türkiye Büyük Millet Meclisi) i fethettiklerini tüm parti sendika ve derneklerin faaliyetlerine son verdiklerini MGK’lı 1 no lu 2 no lu 3 no lu bildirileri yayınlayarak MGK lı başkanı KENAN EVREN’in Onun içindirki netekim::::::: diyerek Türk demokrasisini askıya aldıklarını böbürlenerek anlatıyordu. 1982 de yeni düzenlediği anayasaların Adalet bakanlığı 12 Eylül ile ilgili yayınladıkları verilere bakılacak olursak 650 bin kişiyi gözaltına aldılar 650bin kişiye en ağır işkenceleri yaptılar 650bin kişinin iradesini kırmaya kimliksizleştirmeye ve kişiliksizleştirmeye ihanete zorlamaya dönük işkence baskı ve yaptırım politikalarını askeri ceza evlerinde 10 yıldan fazla devam etti. Emir komuta ilişkilerine dayalı bir adalet anlayışıyla 98.404 kişiyi askeri mahkemelerde yargıladılar işkence ürünü sahte delillere dayalı hükümlerle 21.764kişiye milyonlarca yıl ceza verdiler.7000 kişi hakkında idam istediler 517 kişiye idam cezası verdiler 124 kişinin idam cezası askeri Yargıtay tarafından onaylandı 50 kişiyi idam sehpalarında astılar. 29bin kişiyi vatandaşlıktan çıkardılar 388bin kişiye pasaport vermediler 1milyon 863bin kişiyi fişlediler sadece fişlenenlerin değil çocuklarının da geleceğini ipotek altına aldılar. Bu süre zarfında 14 kişiyi ceza evlerindeki açlık grevlerinde 16 kişiyi kaçarken 17 kişiyi de çatışmalarda öldürdüler 1974-1980 döneminde 5000 kişinin öldüğünü binlerce kişinin yaralandığını yüz binlerce kişinin ata topraklarından göçmek zorunda bırakıldığını tüm bu rakamlarının 78 kuşağının verdiği kaybın ödediği bedelin yaşadığı linçin boyutları hakkında her halde kaba bir fikir edinmiş olursunuz 12 Eylül askeri faşist darbe Türkiye’yi toz duman etmiştir ülkenin her tarafı yeniden işgal edilmiş tüm dernek sendika dernek ve tüm sivil toplum örgütünün faaliyetlerine son verilmiş başkan ve yöneticileri ya tutuklanmış ya firar etmiş veya yurt dışına kaçmışlardı: kahraman basın: bu faşist generallerin borazanlığı için adeta yarışır hale gelmişlerdi sol basın ve sol susturulmuştur adeta bedenlerinin üzerinden panzerler geçmiştir. Türkiye baştanbaşa susturulmuş adeta ülke cezaevine dönüştürülmüştür yazan çizen okuyan aydın yazar öğrenci öğretmen işçi çiftçi hepsi bu cehennemden beter olan ceza evlerine konmuştur. Tüm bu insanlık dışı vahşet: vatan millet Sakarya: adı altında yapılıyordu MAMAK METRİS BUCA ERZURUM ELAZIĞ ve DİYARBAKIR 5nolu cezaevleri dolup taşmaktaydı bir yatakta 4kişi yatıyordu bu insanlık dışı ceza evlerinde her türlü baskı işkence ve kişiliksizleştirme çalışmaları emir komuta zinciri içerisinde yapılıyordu bende bu süreçte DİYARBAKIR 5nolu ceza evinde uzun süre yattım yattığım süre içerisinde yaşadıklarımı gördüklerimi ve duyduklarımı sizlerle paylaşmaya çalışacağım DİYARBAKIR cezaevinde insan haysiyeti ve kişiliğiyle oynandığı kadar dünyanın hiçbir yerinde bu kadar insan haysiyeti ve kişiliği ile oynanmamıştır O yüzden cehennem tanımlaması da yetmez çünkü cehennem insan imajının yarattığı en kötü yer olarak tanımlanır DİYARBAKIR 5nolu cehennemi o imajında ötesinde insan havsalasının bile yetmediği bir olgu üstelik cehennem imajında verilen ceza neyse infazı yapılırmış insanları 24 saat şiddet altında tutan insani olan her refleksini uyurken bile esas duruşunu bozmak büyük bir suçtu her duygunun her istemin birer işkence bahanesi haline getirildiği ve bu işkencenin yıllarca sürdüğü dünyanın başka hiçbir yerinde görülmemiştir uygulanan şiddet insan aklını mantığını ve her türlü bilimin sınırlarını aşan boyuttaydı. Dünyanın hiçbir yerinde insanlara COP sokularak BOK yedirilerek insanlardan milliyetlerini ve dinlerini değiştirmeleri istenmemiştir. Kürde araba türke zor ile bütün ırkçı ve faşist ve askeri marş zor ile öğretilmiş ve gün boyu yerinde saydırılarak okutulmuştur DİYARBAKIR ceza evinde uygulanan bu program Dünyada uygulanan ırkçı programların tümünden daha farklı vahşettir. Şimdi görelim DİYARBAKIR 5nolu ceza evindeki vahşi ve ırkçı işkence yöntemleri HOŞELDİN DAYAĞI: DİYARBAKIR 5nolu ceza evine giren her insan bu hoş geldin dayağına maruz kalırdı bu işkence türü tutukluyu anadan doğma soymak çırılçıplak bırakmak ve boklu suda yüzdürmek COP KALAS ZİNCİR KABLO ve DEMİR ile dövmek ve tek kişilik hücrelere 20 kişi yerleştirmek Türkçe bilmeyenlere zor ve dayakla istiklal marşını öğretmek istiklal marşını öğrenemeyen hücrelerden koğuşlara verilmezdi FALAKA: En yaygın ve devamlı uygulanan bir işkence yön¬temidir. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir çubuk, v.b. vurularak gerçekleştirilir. Bu yöntem, ayak tabanlarını, el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları söker. El-ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat eder. KÖPEK SALDIRIMA: Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtır. Köpeğin ilk kaptığı yer bacak arasıdır. ZİNCİR: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır. Tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla koşuşturulur. Zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşer. AYAKTAN ASMA: Tutuklunun tek ayağına zincir bağlanır. Bu zincir yüksek bir yere asılır. Tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalır. GERME: Tutuklunun bir bacağı merdiven tırabzanına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanır. Kapı kapatılır. Tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öylece kalır. TEPE: 50-60 kişi havalandırmaya alınır. Gardiyan ’tepe ol’ komutu vererek, tüm tutuklular üst üste binerler. Bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal Marşı’nın 10 kıtası okutulur. KULE: Havalandırmaya çıkan tutuklular 6 kişilik daire oluştururlar. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarılır. Gardiyanın ’yıkıl’ komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır. Tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme, çıkık olur. RANZA ALTI: Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girer, ’ranza altı ol’ komutunu verirler. Koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerler. Yalnız herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekir. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kalır. Gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlarlar. KANTAR: Tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılır. İkinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır. Tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenir. Tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam eder. KERVAN: Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir. Her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir; bacakları, al¬tındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenir. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlarlar. Bu işleme tutuklular ayakta duramayacak duruma geldiğinde son verilir. SEHPA: Gece, tutuklu koğuştan alınır, koğuş koridorunda sorgusu yapılır. Gardiyan ve subaylardan mizansen olarak bir mahkeme oluşturulur. Mahkeme, tutukluyu idam ceza¬sına çarptırır, ikinci katın merdiven tırabzanına bir ip geçirilir, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır. Tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve infaz gerçekleştirilir. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılır. COP SOKMA: Gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokar. ÇEK-ÇEK: Tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılır. Gardiyan ipin açıkta kalan ucunu alıp hızla koşar. Tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar. LAĞIM SUYUNA SOKMA: Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilir. KiTAP OKUMA: Koğuşta bir tutuklunun eline kitap veri¬lir. Tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulur. Diğer tutuklular ise bu sözcükleri tekrarlarlar. Bu işlem sabahtan akşama kadar yapılır. Tutuklular bu sırada ayakta durmak zorundadırlar. MARŞ SÖYLETME: Cezaevinde bulunan herkes 50’yi aş¬kın marşı ezberlemek zorundadır. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilir. ÖL DEDİĞİMDE: Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilir. Gardiyanın ’öl’ komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülür. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanır. SİGARA İÇİRME: Bunun çok çeşitli yöntemleri vardır. En çok uygulananları ise şunlar: Koğuşta kalan tutukluların eline 5 adet sigara verilir. Sigaraların tümü yakılarak devamlı ağız¬da tutulur. Gardiyanın ’çek-bırak’ komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir. Sigaraların filtreleri de tutuklulara yedirilir. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, etraf duman içinde kalır. BANYO: Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya giderler. Banyoda sabun kullanılmaz. Kışın hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılır. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır. ’Yat-sürün’ komutuyla tutuklular yerlerde süründürülür. SAYIM DÜZENİ: Tutuklular günde en az 5 kez olmak üzere sayılır. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçirilir, sayım talimi yaptırılır. Yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol’a geçer, çöker kalkarlar. GECE NÖBETİ: Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulur. Nöbet sırasın¬da devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vurur. LOKOMOTİF: Tutuklular havalandırmaya çıkarılır. İki kişi çırılçıplak soyundurulur. Bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklar. Gardiyanın ’uygun adım marş’ demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar. Diğer tutuklular da bunları izlemek zorundadırlar. PİSLİK YEDİRME: Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardır. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanır. Bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenir. İŞEME: Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir. Diğer tutuklularda, yerde yatan tutuklunun yüzüne işetilir. TECAVÜZ: Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederler. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz et¬meleri için zorlanırlar. HASTANE: Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerlidir. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatar. VEREM: Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek yemek zorundadırlar. Aynı battaniyenin altında yatırılırlar. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır ve karavanadaki yemeklere karıştırılır. Bu yemekler tüm tutuklulara yedirilir. AYAKTA BEKLETME: Bu yöntem cezaevinde her gün geçerlidir. Sabah saat 05’den akşam 17-19’a kadar tutukluların oturması yasaktır. KONUŞMA YASAĞI: Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktır. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara bu işkence yön¬temleri uygulanır. GECE BASKINI: Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlar. AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI: Avukat görüşmesi ve diğer görüşmelere tutuklular gidip gelirken dayak atılır. Görüşlerde hiçbir şey konuşmaması tembih edilir. Avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlar. ’ MAHKEME DAYAĞI: Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirler. Tutukluların elleri arka¬dan kelepçelidir. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürler. DİYARBAKIR CEZAEVİ’NDE ÖLÜM OLAYLARI 1. 17 Mayıs 1982 - Ferhat Kutay, Necmi Öner, Mahmut Zengin, Eşref Anyık. (33. koğuş) Cezaevi ortamını protesto etmek için üzerlerine neft dökerek kendilerini yaktılar. Protesto eyleminden sonra, işkence yapıldı. Ölüm nedenleri kayıtlara intihar olarak geçti. 2. 17 Mayıs 1982 - Bedii Tan Ferhat Kutay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık’ın kendilerini yakmalarından sonra, koğuşlara saldıran cezaevi görevlileri tarafından dövülerek öldürüldü. 3. 21 Mart 1982 - Mazlum Doğan (35. koğuş) işkence ve itiraf politikasını protesto için kendini asarak intihar etti. 4. Ağustos 1982 -14 Temmuz 1982 ’de cezaevindeki işkenceyi protesto etmek için başlatılan ölüm orucunda Kemal Pir (7.9.1982) , M. Hayri Durmuş (12.9.1982) , Akif Yılmaz (15.9.1982) , Ali Çiçek (17.9.1982) . Ölüm orucunda iken su içmek istedikleri halde günlerce su verilmedi. Daha sonra verilen su da, ya güneşte ısıtılıyor ya da önce cezaevindeki farelere içiriliyordu. M. Hayri Dur¬muş ölüm orucu sürecinde beton zeminde yatırıldı. Cezaevi doktoru ve askerî hastane psikiyatrisi gözetiminde psikolojik işkence yapıldı. 5. 23 Ocak 1984 - Necmettin Büyükkaya (24. koğuş) Ocak 1984’te cezaevi subaylarından Ali Osman Aydın, Abdullah Kahraman, Blok subaylarından adı tespit edilemeyen bir üsteğmen, başçavuş ve cezaevi müdürü Birol Şen denetiminde 24. koğuşta yapılan toplu işkence sırasında ağırlaşarak hastaneye kaldırıldı. İşkence yapılırken bende yanındaydım. İdare şahitliğimizi kabul etmedi 23 Ocak 1984 günü hastanede öldü. 6. Remzi Aytürk (24. koğuş) Necmettin Büyükkaya’nın Ölüm haberini alınca, cezaevin¬deki işkenceyi protesto etmek için kendini asarak intihar etti. 7. Mart 1984 - Cemal Arat (2.3.1984) , Orhan Keskin (5.3.1984) (35.koğuş) Cezaevindeki işkence ve baskılan protesto etmek için ölüm orucuna girdiler. Ölüm orucunda iken idarenin baskı ve işkenceyi sürdürmesi sonucu öldüler. 8. Ocak 1984 • Yılmaz Demir (10. koğuş) Ocak 1984’te cezaevi idaresinde kalmakta olduğu 10. koğuşta yapılan toplu işkence sırasında yaralandı. Daha sonra tüm koğuşlarda sırayla toplu işkencenin sürdürülmesi üzerine olayı protesto etmek için kendini asarak intihar etti. 9. Mayıs 1986 - Suphi Çevirici 29. koğuşta itirafa Zorlanıp daha sonra televizyona,.: kullanılarak teşhir edilmesini protesto etmek için kendini asarak intihar etti. 10. M. Ali Eralsan (Ölüm tarihi belirlenemedi.) Mardin’de askerlik yaptığı sırada suç işlediği savıyla memleketi olan Zonguldak’tan alınarak Diyarbakır’a getirilen M. Ali Eraslan 7. koğuşta gardiyanların coplu saldırısı sonucu öldü. 11. ismet Karak: (ölüm tarihi belirlenemedi.) işkence sonucu öldü. 12. 16.5,1981 - Abdurrahman Çeçen 36. koğuşun 2. kat 3. hücresinde işkence sonucu öldü. 13. Ocak-Mart 1983 - Ramazan Yayan (13.1.1983) , Medet Öz badem (7.5.1983) (7. koğuş) Tedaviye ihtiyaçları olan Ramazan Yayan ve Medet Öz-badem hastaneye gönderilmediler. Bu durumda iken cezaevi yönetimi tarafından aç-susuz bırakma, sürekli eğitim gibi cezalara da çarptırıldılar. Dayak sonucu komaya girdik¬ten sonra ölmek üzere iken götürüldükleri hastanede öldüler. 14. 13 Kasım 1981 - Ali Sarıbal (3. koğuş) Siyasi faaliyet sürdürdüğü gerekçesiyle 1.koğuştan alındık¬tan sonra yapılan işkence sonucu öldü. 15.? 1982 • Cemal Kılıç (35. koğuş) Gardiyanlarca ayağından yüksek bir yere asılarak hızla duvara vuruldu, uzun süre baş üstü asılı bırakıldı. İndirildiğinde konuşamaz haldeydi. Üç gün hücrede komadan çık¬mayınca hastaneye kaldırıldı. İki gün sonra koğuştan özel eşyaları istenince öldüğü anlaşıldı. Cemal Kılıç’ın ölümüyle ilgili olarak 35. koğuşun 3. hücresinde kalan Kadir Merkit, Hamit Kendal ve Feridun Yazar’a sahte ölüm tutanakları zorla imzalatıldı. 16. Kasım 1982 - Seyfettin Sak Koğuşta gardiyanlar tarafından kalaslarla dövüldükten sonra kaldırıldığı hastanede öldü. 17.? 1982 - Mehmet Emin Akpınar (16. koğuş) Türkçe bilmemesi nedeniyle marş söyleyemediğinden her gün işkence yapılıyordu. Olay günü ’fırfır baba’ lakaplı bir çavuşun kalaslı ve tekme saldırısından sonra bayılarak hastaneye kaldırıldı. İki gün sonra hastanede öldü. 18.? 1982 - Aziz Özbay (16. koğuş) Tahminen 50 yaşlarındaydı, marş ezberleyemiyordu. Bu nedenle sürekli işkence yapılıyordu. Durumu ağırlaşınca koğuştan çıkarıldı ve bir daha geri dönmedi. 19.? 1982 • Kenan Çiftçi (9. koğuş) Sürekli işkence yapılıyordu. Gardiyanlar tarafından kırılan sol bacağı sakatlandı. Koğuşta bulunan diğer kişilere ’ranzadan düşerek ayağını kırdığına’ dair birer tutanak imzalatıldı. Olay günü ’Vehbi’ takma isimli görevli Ahmet Şahin tarafından işkence yapıldı. Koğuştakiler havalandırmadan döndüklerinde ölüsünü buldular. Gardiyanlar ’hap atıp öldüğünü’ söyleyip koğuştakilere tutanak imzalattılar. 20.22 Şubat 1982 - Önder Demirok (18. koğuş) İhbarcılığı kabul etmediği için sürekli işkence yapılıyordu. Her tarafı yara bere içindeydi. Olay gecesi koğuş gardiyanı Mehmet Özer tarafından koğuştan alındı, bir süre koğuş koridorundan çığlıkları duyuldu. Daha sonra baygın bir halde koğuşa getirilerek yatağına yatırıldı ve koğuştaki diğer hükümlülerin kalkmasına izin verilmedi. Sabah yatağında ölü bulundu. 21.? 1981 - Ali Erek (35. koğuş) 10 Nisan 1981’de ölüm orucunu bıraktıktan sonra istiklal Marşı ve Ant’ı okumayı reddettiği için yemek verilmeyerek, beton zeminli bir hücreye atıldı. Bir süre sonra bulunduğu hücreden hiç ses gelmemeye başladı. Uzun bir süre sonra öldüğü duyuruldu. 22. 27 Nisan 1983 • İbrahim Halil Baturalp (39. koğuş) Gardiyanların boynuna kalasla vurması sonucu üç gün süreyle 3. koğuşta yarı baygın vaziyette kaldı, yemek yiyemiyordu. Üç gün sonra kaldırıldığı hastanede öldü. 23. Mayıs 1984 - Hüseyin Yüce (16. koğuş) 23. koğuşta kalıyordu. 18 Ocak 1984 günü gardiyanların bu koğuşa yaptıkları saldırıda kafasından bir darbe alarak şuurunu yitirdi. Hastaneye kaldırılmadığından durumu giderek ağırlaştı. 1984 Mayıs’ında tedavisini engelleyen cezaevi yönetimini protesto etmek için kendini astı. Bu olay sonucu omuriliği koptuğundan hastaneye kaldırıldı. Hastane¬de beş gün bitkisel hayatta kaldıktan sonra öldü. 24. 27 Aralık 1981 - ibiş Ural (22. koğuş) Bir gardiyan tarafından yapılan işkence sonucu öldü. 25. Aziz Büyükertaş (Ölüm tarihi belirlenemedi.) 27. koğuşta yapılan işkenceler sonucu öldü. 26. Haziran 1987 - Mehmet Kalkan Bir başka tutuklu, Ali Bozkurt ile birlikte cezaevinden soruşturma için götürüldü. Mehmet Kalkan soruşturmada öldü. Ali Bozkurt ise, tanıklığının önlenmesi amacıyla ölümle tehdit edilerek itirafçıların bulunduğu koğuşa konuldu. DİYARBAKIR’DA SAKAT KALANLAR 1. Nebi Şahin (31. koğuş) - Aralık 1982 işkence sonucu çenesi kırıldı. 2. Derviş Çelik 31. koğuşta - Şubat 1982 Kalçası kırıldı, tedavi edilemediğinden sakat kaldı. 3. Burhan Akdağ f 35. koğuş - Mart 1982 Yere dökülen yemeği yalamayı reddettiği için çenesi kırıldı. 4. Ramazan Dora (36. koğuş) işkencede darbeler sonucu kaburgaları kırıldı. 5. Ahmet Yılmaz er (36. koğuş) -? 1982 işkenceyle kaburgaları kırıldı. 6. M. Bozan Aslan (Eski 36. koğuş, şimdi gazino) -? 1981 Kalaslarla falakaya çekilme sonucu felç. 7. A. Kadir Denli (36. koğuş) -? 1981 Falaka nedeniyle felç. 8. Fuat Çavgun (36. koğuş) • Eylül 1982 Cezaevi koşullarını protesto için yaptığı ölüm orucundan sonra yatalak. 9. Müslüm Elma • Ocak 1984 ölüm orucundan sonra sakat kaldı. 10. Recep Maraşlı - Ocak 1984 ölüm orucundan sonra sakat kaldı. 11. Cemal Miran - Ocak 1984 Ölüm orucundan sonra sakat kaldı. 12. H amit Kankılıç - Ocak 1984 ölüm orucundan sonra sakat kaldı. VEREME YAKALANANLAR M. Emin Dicle 2. Fuat Çavgun 3. Esat Aytun 4. Hamit Kankılıç 5. Muzaffer Kevci 6. Mustafa Azizoğlu 7. İbrahim Ekinci 8. Sadık Uslu 9. Mehmet Ateş 10. Hasan Yedal 11. Ali Kırdal 12. Kemal Teksöz 13. Mahmut Kurtel 14. Hamza Yavuz 15. Hamit Tosun 16. Emin Enç 17. Sabri Enç 18. Cevat Aktaş 19. Selim Aydın 20. Selim Dündar 21. Halil Bedir 22. Bekir Akat 23. Adil Ok 24. İbrahim Belet 25. Şükrü Çiçek 26. Latif Tüysüz 27. Ali Ceylan 28. A. Rıza Köse 29. Bülent Bozdağ 30. Mehmet Yiğiner 31. İbrahim Gümüş tekin 32. M. Selim Çürük kaya 33. Mehmet Çiçek 34. İzzet Baykal 35. Mehmet Yalçın kaya 36. Osman Erdal 37. Kemal Aktaş 38. Nusrettin Çetin 39. Yılmaz Dağlum 40. Abdurrahman Solmaz 41. Felemez Demir 42. Abidin Enez 43. A. Samet Tektaş 44. Mustafa Karasu 45. Mehmet Şener 46. Ali Yaver kaya 47. Zülfükar Tak 48. Abdurrahman Sevgat 49. Ahmet Nitelik 50. Müslüm Elma 51. M. Can Yüce 52. irfan Güler 53. Faruk Altun 54. Selahattin Kapancılar 55. Mehmet Alkan 56. Rıza Sayın 57. Mehmet Akın 58. Yüksel Uzun 59. Süleyman Duran 60. Şeyho Evirgen 61. Davut Tan 62. M. Emin Aslan 63. Şükrü Dolaş 64. Ferhat Aktop 65. Nezir Topçu 66. Yasin Yüzek 67. Yasin Mut 68. Fatma Çelik 69. Aysel Çürük kaya 70. Müslüm Cızak 71. Ahmet Göktaş 72. İ. Halil Çobanoğlu 73. Mahmut Bank 74. Habib Enez 75. Burhan Akdağ 76. Emin Bilge 77. Şehmus Bağaç 78. Abidin Aktaş 79. Bekir Yıldız 80. İhsan Tektaş 81. Muzaffer Kızartıcı 82. Dursun Unsal 83. Sinan Şandan 84. Hikmet Kılıç 85. Süleyman Coşkun 86. Bedrettin Kavak 87. Mehmet Ballı 88. Fetah Çimen 89. Ali Ege 90. A. Kadir Göktaş 91. Mehmet Varol 92. Tahir Çetintaş 93. Neytulah Yıldız 94. Halit Çakar 95. Ali Serçek 96. Arif Turgay 97. Ali Yener 98. Bayram Ağaya 99. Hasan Deniz 100. İsmet Taymaz 101. Recep Yardımcı 102. Salih Tuğalan 103. Kemal Kılıç 104. Mustafa Keser 105. A. Rahim Bilen 106. Orhan Çelik 107. Alaattin Aktaş 108. Şakir Eren Onurları incinmesin diye defalarca COP kullanılan TECAVÜZ edilen arkadaşların isimlerini buraya yazmıyorum. Yukarda yazmaya çalıştığım Diyarbakır cehenneminin uygulamaları bunlarla sınırlı değildir 12 eylül darbecileri yargılanmadan ve cezalandırılmadan bu vahşet ortaya çıkmayacaktır bir kez daha haykırıyorum 12 Eylül cuntacıları yargılanmalıdır. /Yukarıdaki gerçekler o dönemi bire bir yaşamış olan değerli hocam sayın İsa Tekin tarafından kaleme alınmıştır../
Solduk
Yeryüzünün yok sayılan her yerinde Ciğerinde.! Kirli elleriyle zulmü ömrüne yerleştiren celladın Kanlı soluğunu üflerken şakağına Celladının tüm lanetli sözlerinin inadına Sıktığın yumruğun,bastırdığın feryadınla Sen yine Özgürlük ekiyordun evrene Taş duvarlar arasına astığın bakışınla Kırk beş gün,kırk beş gece.! Dışarda,ağıt sıkıntısı çekmiyordu analar Ve çocuklar Kocaman bir gülücüğü yerleştirip yüzlerine İşgal edemiyordu hiçbir karesini hiçbir resmin Duymadın,bir zemheri vakti Özgürlüğe yazdığım şiirlere sıkılan kurşun sesini Ah askıya alınmış bedeninde titreyen hayallerin Sen yine Özgürlük ekiyordun evrene Kırk beş gün,kırk beş gece.! Bir tufan koptu,uçurumlara yuvarlandı zılgıtlar Gece kırk beşti İşkence tezgahında saklısı gizlisi olmayan İllegal gülüşünün ardındaki gizeme Pusu kurdu baldıranlı çıyanlar Kendi kininden korkanlar Oysa Cellat kırmızısına değil Umudun bakışına Özgürlük mavisine dalıp kapanırken gözlerin Sen yine Özgürlük ekiyordun evrene Kırk beş gün,kırk beş gece.! Solduk Yeryüzünün yok sayılan her yerinde Ciğerinde.! |
Medet umar oldular çaldıklarıyla... Allah 12 eylülleri göstermesin...
Güzel şiirinizi ve yazan yüreğinizi kutluyorum.
Saygılarımla....