HER ŞAKAKTA BİR İNTİHARIM:
’Tüm dünyayı kucaklamak istedim kollarım yetişmedi!..’
(Özdemir Asaf) I Bizler ensemizde silahlar oynaşırken bile gücendirmedik şiirleri çünkü yalnızlık zırhında yeryüzünün ve hayatın acılarını üstlenmiştik... isteseydik silahlarda çıkardı parmak izlerimiz, kalemleri tercih edip, şiirleri bir silah gibi kuşanmasaydık... Daha çok gecenin kasıklarında bıçaklanır şiire bağışlanmış ömrümüz.. şablonlarla donanmış, ezberci bilginler geçerdi ömrümüzden, kollarında kendine sarılmanın yorgunluğu! /Kimse sokulmaz kimsenin ıssızlığına, kentlerde kundaklanırken şairler kanunların, talanların, zulümlerin göğsünde öksüreniz biz!../ Arkamızı döndüğümüz puşt sevdalarda çürüse de masumiyet, ’cehennem yürekli’ bir şairin yaralı bilinci ve yetim kalmış şiirleriydik... saçaklarda buz sarkığı gibi erise de sevgiler; ağır sevdaların hamalıyız, kargo ücreti dahil ısmarlama hayatlarda ve sırtımızda unutulmuş bir bıçaktır yalnızlık.. yalnızlıklar ki, benzemezler birbirine... II Boşluğunu yonttuğunuz anısız unutuluşlarda, yalnızlığa rezil oldunuz bir başka tadı vardır oysa göz yaşının, rakı bardaklarına akıttığımız burada yaşamlar eskimekte, kahpelerin arkasında pusu kurmuş intiharlarda kimliğini yitirmiş, hırpalanmış sorgularda geçen yaşamlar Burada, her şey sıradan, değersiz, basit ve olağan kendinden göç eden insanlar, darp edilen düşler, ihanetin karanlık ve ürkütücü uğultusunda.. burada kiralık sevgilerde ticari kaygılar.. bense, her gidenin ardından en dekolte hislerle şiir yazıyorum, yıkanıp arındığım sularda boğulurcasına!.. Burada terk edilmekle başlar, kendine saklanan- esrarkeş kadınların intihar tutkuları... her yaşam bir şakakta intihar eder ihanetin irkilmiş gözlerinde. ki, ’intihar tek çalgılı bir orkestradır’ siz beni unutmayın; her aşkın ardından bir intihar provasıyım.. III Yanaştım kıyısına acıların, yüzümü akşamlara dayayarak upuzun bekleyişlerde denizine kavuşamamış kaygılı ırmaklar gibi yitirmenin kimsesizliğine sokulup seni düşünüyorum! Sen ki kirli akşamlarda gözaltına alınan bir şiir kadar dargın sen yüzüme ilişen yasa dışı tebessümlerim bense senin sarı saçlarına bulaşmış kan lekeleriyim!.. /Oysa Diyarbekir surlarında, kendini yineleyen acıların efkarıyla, senin bestelediğin türküleri söyleyip, Bodrum sahillerinde kendimizi yurtsuz kılıp mülteci gezecektik sonra da rakı içip yaralarımızı tazeleyecektik... ve çarçabuk telaşlanarak, kimseye sezdirmeden, Erzurum’a gidip, Palandöken’de oturup ağlayarak- gasp edilen çocukluğumuzu seyredecektik, aynı acıyla../ Ama acıyla!.. IV Ve ben bilmiyorum, kaç kere daha başkalarına aşık olup kaç kere daha sızlanarak seni özleyeceğim... kaç kere daha başkalarının soğuk koynunda üşüyüp, kaç kere daha yanacağım senin ateşinle!.. (Birdal ERDOĞMUŞ/İKİBİNON) |
bahsettiğiniz şehrin sokak çocuğu...
anlaşılmayan-anlatamayan
bu değil mi zaten bizi o sokaklarda üşümeye mahkum kılan ?
saygılar