isviçre çakısı
Sakar bir çocuktu enfes gülücüklerle bakardı konaktan
sanki bir tohumdu ayrılmazdı hiç başaktan. ... Henüz dört yaşlarındayken kafasına tuğla düşünce üçüncü kattan kırılan sadece tuğla olmamıştı aslında birkaç tahtası da eksilmişti bizim cengaverin. Üçüncü sınıfta ucuz köfte ekmek yemek için karşıdan karşıya geçerken altında kaldığında köy hizmetlerine ait bir kamyonun lastiklerinin izinde de geriye kalanını... şöförle konuşmasını hiç unutamam: _Neredeyim ben abi ? _hastaneye gidiyoruz evlat. _Yemişim yalanını köfte ekmeğim nerede ALMAYIM AKLINI... adamcağız okadar çok sevinmiştiki sanki yıldızlardan bir demet taç yapmışlardı başına... ... Sakladım kocaman bir şehri bakışlarımda İkide bir titreyen kaşlarım ve sırma saçlarım yokluğunun loşluğunda bir hikaye gibiydi ençok düşüldüğünde safi hasıladan milli gelirimin karşılıksız çekleri ellerimde uyuşan sıcaklığın ihalelerdeki anlamsızlığım teneke çalardı oturduğumuz barda yanımda olmadığını görünce müzisyenler kafama düşen tuğlayı sen mi attın yoksa küçükken hala önümü göremiyorum sen yokken o kamyonu kim sürüyordu..yollara saçlarını mı savuruyordu kimle kalırsan kal desem tiner kokulu gömleğimin içine giren sarhoşluk oluyordun git hadi git desem sırtıma saplanan bir hançer ne hanceri be!! altı üstü bir isviçre çakısı ondan kal diyorum hep ondan seni düşündüğümden değil üşüdüğümdden bir de yaralanmayı çok sevemedim ben her seferinde kazalardan sonra yaşamayı son durak nezaman ondan kal diyorum ondan seni düşündüğümden değil üşüdüğümden |