çocuklar, uçurtmalar, uçurumlar…gökyüzüne her baktığımızda gökkuşağını görebilsek keşke… /’mavi umutlarla’ bakabildiğimiz an değiştiriverecekmişiz sanki dünyayı apansız, saf ve lekesiz çırpınışlarla kalan ve kanayan yanlarımızı... ahh güzel gözlü, u/mutlu, yarınlara hevesli güzel çocuklar... neredesiniz? kıyılarımızdaki deniz kabuklarını toplama!ya mı gittiniz ? ahh çocuklar nasıl güzelsiniz öyle hadi, dönün artık kirli şehirlerin ahesteliğine, telaşlar sizi bekliyor, gereksizce... / endişelenmeyin çakıl taşlarıyla örülü patikalar var hala yakılmamış ormanlar ve yosunlu ağaçlar bahçedeki dut ağacı da duruyor tüm heybetiyle içinden deniz yıldızı topladığımız denizler ve yazılmamış/yaşanmamış çok masal var daha Hünkâr’ın sahibi Musa amca hala bizim sokakta oturuyor çimler duruyor, banklar duruyor, kaydıraklar duruyor gökyüzüne uçtuğumuz salıncaklar ziyaretinizi bekliyor kentler epey yoruyor düşlerimizi ne deseniz haklısınız ahh çocuklar haklı olmak yetmiyor bazen biliyorsunuz daha gidilmemiş köyler var uçurtma uçuracağınız tepeleriyle bilseniz nasıl misafirperver… ahh çocuklar büyümek zor, büyürken büyüttüğümüz acılar ve küçülen sevinçler yitik! geçmişi anımsayınca, gideceğimiz gelecek adına gökkubbeye her baktığımda yatıştıramasam da ümitsizliğimi; ‘kuşlar uçuyorsa hala ve kelebekler çiçekleri kokluyorsa hevesle’ karamsarlık s/özümüze yük olur, yakışmaz ümitsizlik bize… demek ki; bir umut var hala ayazdan çatlayan dudaklarınızın tebessümü uğruna bir umut var hala gülen gözlerinizin hatrına… /hayal kurduğunuz için kim suçlayabilir/yargılayabilir düşlerinizi şimdi uçurumdakilere haykırıyorum büyüyüp sevincini yitiren mühürlü tenhalığa doğru; ’heyy, oradan düşeceksiniz!’/ fulya/ocak2011 |
sevgiyle kalın...