sen;yeşiller içinde bir cennet çiceğisen geldin meleklerin masumiyetine bürünmüş ruhun gecenin bir yarısında gönlün dokundu bana özlemin üzerine indi aşk yağmuru duruldum. kendime geldim yavaş yavaş........ sen saçlarını tararsın ben; seni pusulu aynanın içinde bir adam......... ağır ağır uçusan perdenin üzerinde gölge...... masal keser dört bir yanı....... hicran; özlem kozasını örüyor sen gittiğinden beri..... ’an’lar anılar oldu artık.... sen; yeşiller içinde bir cennet çiceği velvelesinde ilk kez gördüğüm... sen o musun diye? soramam bile vefalım..... gece karası gözlerinde saklandığın kokunu gizleyemezsin artık..... ayrılık perdesini çeksen bile vuslat ışığını boğamazsın...... vazgeçilmezlik ; aşkın sırtında sırrı..... eksiğim gibi durduğum..... Ey İstanbul! Ey vefalı yar! bak! Eminönünü yeni caminin avlusunda güvercinlerin kanat sesleri çocuk koşturmaları ile karışırken Marmara"nın dilinden işlemeye başlarım........ bir yanım sakinleşir huzur dolar ama başka bir yanımdan taşarım bir başka mısralarda tanırım kendimi hoş-halim lâtifim...... incecik yağmur ciseler toprağı İstanbul bereket yolculuğunda.... yağmurun rengi ateşten raks ederken ne yana gitsem sana dönerim çıkarım ; alnımdaki kara hicran bağını bahtımı, vuslata bağlarım...... anlamsız varlığıma mâna yüklerim bambaşka bir gül olurum yavaş yavaş..... elinin dokunduğu herşey bir bardak çay, iki parça şeker olsa bile harikulâde....... gönlüm, keskin inen bir satırın gürültüsünde..... geriye sadece içimde taşıdğım Âdem ve Havva arasındaki ezel olasılığı...... sûküt uçurumlaşıyor aşk kaçıyor vuslat bizden gizleniyor İstanbulu sisi örterken açılıyor özlem kapıları ezeli bir hicran ruhuma sinerken senle/ben arasındaki bütün ihtimallere ’evet’ diyorum vefalım........ 2/01/2011 gordion |
yazan yüreĞİNE sağlık
sevgiler