Su Y/akarsabah, kır saçlarını döktü alın terine ilk şafakta; yansıdı ipek yolundan, peygamberler şehrine.... rüzgâr gibi savrulan ayak izleri; mistik bir huzur, Halil-ür Rahman! //içindeki aşk! nice ateştir yakan; çare mi kül olana yanmak...?// her dem donarken Nemrut’un koynunda İsa’nın mendili silse de gözyaşlarını dökülen; sevgidir ceylanların içtiği pınarlardan -su y/akar, " ateşi sevginin" harında – kırmızıya dönmüş kefenin rengi! kırsan zincirini taptığın putların, harun kadar olsa da malın, sil gözlerindeki perdeyi! anzeliha gölünden. düştüğün kadardır ateşin, içtiğin kadar sevgin! bir habbe varsa yüreğin; at ateşe yansın… yağmur kuşu; gezinir dalga vuran rıhtımlarda titrek kanatlarında gizli bakışları bir dervişin seyri seferinde saydığı dalgalar... ya da; Harran’da yediğin künefe! kapatma kümbetlere kendini yık sevgin ile bendini “aşk’ı” yaşamak bir başka Urfa’ da korkma! at kendini ateş olma, su yakar nefsini.. Ümmü AŞCI. |
Yazan kaleme dönmek istiyorum.
Belli ki kültür ve dil bakımından zengin bir hazineye sahip şaire . Çok okudum böyle bir şiir , lakin ilk defa böylesini okudum. Nasıl gözden kaçmış ? kaçırmışım ! Anladığım kadarıyla tebrik edip geçiştirme olmuş .
Ulvi aşkı gören kaç insan olmuş ki... Görünen yazmı metnini okumak çok basit birde görünmeyen anlamı görebilsek değil mi ?
Tekrar geleceğim.