Gül-i Sevda...Gül-i Sevda… Hicranlı bir zamanda rastlamıştım izine. Bülbülün sedasıyla açmıştı goncaların. İki katre inince gözlerimden yüzüme, Derdine düştü gönül efsunlu sancıların. Sandım ki ıstırabın bir nefeslik, an gibi. En kavi hüzünlerin mekânıydı dalların. Gönlüme düştü çehren, kopkoyu bir kan gibi. Girdiğim her çıkmazda sana vardı yollarım… Yanına geldim işte yaralıyım, yorgunum. Aşkını anlat bana sırrından sır alayım. Bilmiyorum nedendir bu hicrana vurgunum. Sen kabul et yeter ki, bahçıvanın olayım… Anlat; aşkın yükünü nasıl taşırsın gülüm. Bülbül nasıl susuyor her gece sabır ile. Bu ne kanlı bir sevda bu ne gamsız bir ölüm, Varılır mı ebede? Yalnız bir hatır ile… Kim taşır efkârını garip bülbülden başka. Hangi rüzgâr okşuyor hicranlı dallarını. Bir sabah zehr-i gurur galip gelince aşka. Bülbüller şaşırır mı? Vuslatın yollarını… Anlat gülüm, Mecnun’u kim düşürdü çöllere, Kerem seni mi gördü? Suretinde Aslı’nın. Gönül yalnız sen için düşmüyorsa yollara. Anlarım ki gelmiştir sonu sevda faslının… Hilkatin mayasında gönlüm sana bakarken, İsminin ilk harfinde el pençe durur sesim. Bensiz kalan her zerrem yollarına akarken, Sırrına eremeden sükût bulur nefesim. Gülüm senle soluyor bahçıvanın hayatı. Kurumuş goncalara can veriyor bülbüller. Melâli bir zamanda susarken can saati, Ebedi bir sevda da beni bekliyor güller… Yusuf MESCİOĞLU 13.03.2009 / 01.43 |
büyük bir ışık var şiirsellikte
başarılar dilerim
sağlıkla şair..