Çocukluğum sana,türküler de bana.....
kara dağlar ıslık çalarken bahtımıza, ince ince
okyanus misali yatıya kalmış bulutlar çullanır üzerimize,Eğin geçidinde yamaçlar it pususu yoksulluk avcumuzda pıhtılaşmış kan tılsımına dönerek akar Karasu.... murç kıvılcımına pes etmiş tüneller ve,boz yılanın avına şahlanması gibi bilmem hangi hasrete asılır trenler.... gezginler gelir,gezginler geçer,ışıklı şehirlerden makine tutarlar bize pencerelerden bacağımızda el dikimi Nazilli pantolonu el sallamamızı isterler olurken;siyah beyazlara konu..... üç katır yükü buğday,senemizin umudu una dönerken balyoz izli taş Fırat’ın bize; tek sunduğuydu.... mavzer kovanlarını tanıdık,kurtuluştan kalan çekirdeği fırlamış içinden barut hakkı sevda tetik düşümü eder ciğerden yapışmış gölgeler görürüz,her gün sönümü şafakta gerçeğine oynanmış,drama sahnelerinden.... Fırat;oynatma cinlerini desturuma,yeter gelme üstüme sende kalsın çocukluğum,istemem verme yeterki; ağıt olma taze gelinlere,soğana muhtaç yiğitlere barış türküleri söyle barış türküleri söyle.................................................Kasım |
toprağın kokusu çıkmıyor insanın yüreğinden...
yağmur yağsın hep.