NEBOŞAkşam; Usulca indi şehre. Ufuklar; Önce kızardı, Sonra karardı. Ve siyaha kesti mahalle, Kırık lambaların utancından. Çekildi tüller, Gerildi perdeler. Oradan buradan yandı odalar. Kutu kutu televizyonlar. Ve dolaştı ara ara Perdelere düşen kara gölgeler. Gece yarısına doğru, Sönerken ışıklar pencerelerde, Gama düştü mahalle. Penceremden karanlığı seyretmekti amacım. Sessizlikte yanar bir sigarayla geçen; Kasketli, iri kıyım, genç bir adamdı. Kalıp biraz tanıdık! Lakin gece karanlık. Tam seçilmedi. Bahçe duvarını aştı. Neboş‘ların cevizine Dayalı merdivenden tırmandı. Sindi içine ağacın. Sigarasından derin bir duman, Bir duman daha aldı. İzmariti söndürüp fırlattı. Röntgene yattı. Ev gecenin sessizliğinde, Karanlığa gömülmüş Kamilen uykudaydı. Çok sonra bir ışık yandı, Üst kat pencerelerinde. Neboş’un gecelikli silueti, Belirdi perdelerde. Bir sürahi bir bardak elinde. Doldurdu içti. Pencereye yanaştı, Perdeyi araladı Bahçeye baktı. Cevizdekinin içini kim bilir ne yaktı? Sonra bir erkek silueti düştü perdeye, Belinden yakaladı çekti geriye. Adam kasketini iğdi suratını sakladı. Belki de içinde ki şüpheyi akladı. Siluetler yaklaştı, Koklaştı, Önce dudaklar Sonra bedenler kucaklaştı. Gölgeler perdeden uzaklaştı. Adam iki dal daha çıktı yukarı, Baktı aralık perdelerden içeri. Cevizi tokatladı… Beyninde ıstırabı, Çıkarıp kasketi yere attı. İndi aşağı, Aldı kasketi vurdu dizine. Aştı duvarı, Sonra bir daha rastlanmadı izine… |
Her daim hürmetlerimle.