SEN "DİN"
nasıl orta yerinden bölünürse
bir bebek ve kirli önlüklü pazarcıların iye sehpalarında çürümüş yaban mersini kokusuyla sergilenirse ve ağlama seslerini duymamak için parmaklarını nil vadisi gibi uzanan aort damarının çırpınışına inat kısa yoldan kulağını kanatırcasına üç devasa piramit talan edilirse ve çımacı kamaralarında rahimleri alınmış erkek doğum sancıları yosun tutmuş duvarlarında korkak çocuk çığlıklarına can evini kaparsa sabahıma düşen sensizlik dudaklarındaki çattlaklığı düşlerimin en karabasan vıcık vıcık uyanışlarına gebe sabahları doğururken ve artık sabahın en cılız ışığına değen tenin camdan süzülen buğu gibi ürkek pencereye yapışmış ölü güvercin tüyüne can vermeye yetmeyecek ve haykıracak "ben"den pencere dibine düşen ölü güvercine can veren "ateşten arabalı" neden bir tüyün "ben"imle bedenlenmesine izin vermediğini artık çıkarma zamanın(dır) yosun tutmuş kınından paslanmış hançerini vurmak için yılgın bahar esintisinden uçuşan öteki ölü güvercin tüylerine oysa senin tanrıların çok iyi biliyorlardı kirpilerine hapsolmuş bir damla yaşın çirkin çocuklar doğuran erk kamaralarına düşünce yanıp "kül" olacağını oysa merhamet kirpiklerindeki güç cesaretin kulaklarındaki "ınga" sesleriydi hep öyle bil(din) sen kirpiklerini eros oklarını cilalar gibi parlatırken süzülüp sessizce düşüverdi kirpiklerinin arasından bir damla yaş tutamadın tenine değdi önce senden olsa tanırdın oysa "sen"den olsa tanırdın sende ama "sen"den olmayan bir damla elmacık kemiği üzerinde kaldı sessiz sancısız herkesin gözü önünde ama hiç görünmeyen erosun kanatlarını perde yapıp kendine saklandı elmacık kemiği üzerine bil(e)medin ne aynaya bakınca gördü gözlerin ne de ellerin yakalayabildi tüm zaman çekimleri bitti "ben" yok olunca "an" kapısı açıldı |