Önemi YoktuSeni tanıdığımda yaralarını kurcalıyordu toza bulanmış yanaklarından süzülen göç yolları saçlarımdan sürüyerek irkiliyordu zaman… Ağıtlar ve mısralarla dolu atlasları duvarından indirenler neredeyiz diye sana sormaktan yorulmuş sen: işte, orayla buranın arasında benim sözlerim kanar gün batar, gece döner ayaza ve inanırım her yalancı sabaha desen susuyordu ak Asyalı kadınlar. Değindikçe tavlanan kederden, gözleri sancıyor kulakları ağırlaşıyordu kimilerinin kimileri yana, yana içiyordu şavkıyan ağrılarından. Nereden gelir, nereye giderlerdi? Kimdiler, önemi yoktu. Bir düşe bozuculuk, bir umarsızlık tufanı ölçüsüzlüğü güzelleşen kahkahalar savruluyorken alımlı fahişelerin kana batmış aurtlarından. Önemi yoktu. Gerdanında bıçaklar yüzdürülen akşamların elleri koynunda saklı günindilerin Ayın… Hani iniyormuşuz dağların karlı mevsimini ıslıkla eşlik ediyormuşsun unutulmuş bir türküyü hatırladığımda. *aman Siya bu ne haldır yaz mıdır da bahar mıdır Gördüm. Sapgor’un** devrik omuzlarını, eteklerine tün bulaştığında dişimden tırnağımdan artırıyorken inadına umudu avuçlarıma sinen bir kokun bile yoktu hâlâ… Anım’sa. Katliamların hesabı tutulmuyordu artık ne Bağdat’ta ne Somali ne de Sabra-Şatilla’da mevsimlerin bir önemi yoktu. Morarmış baldırlarında gam döven kadınları avuttum ten yırtıklarını, paslı ağızlarıyla siliyorlardı asılsız her ihbarda. Üzeri örtüldükçe, balkıyan ağıtlar bütün boşluklara asılmalı şimdisiydi sular çekilmeliydi, yarası derinleşen ırmakların yatağından. Mezar kazıcıları ölümlülerin, ölümlerine tanı saydı uzak deniz haritalarında. Önemi yoktu. Soğuk ve ıslak istasyonlarda beklemenin mokasenli adımların, sulara bırakılan sitemli sözlerin. Gitmeyecektin sevgilim, gitmeyecektin o gece, o dolunayda… *- anonim- ağıt **- bir dağın yerel adı –Bitlis- |