ŞEHRİN SARI YAPRAKLARI
Getirdi sarı yapraklarını eski baharların
Kıyıya çarptıkca o bildik yalnızlığı yüze vuran dalgalar Biraz hırçın, biraz dalgın Sanki herşeyi görmüş ve görülebilecek herşeye alışkın... Rıhtımda dönmeyecek olanı beklerken Çekilir kanı, tutulmayan ellerin İçi yanarken elleri buz tutan o adam hala aynı çocuk Netliği azalırken siyahı artar dünlerin... Çaya şeker diye hüzün katar gibi otururken Gözlerinin maviliği kaldı geçmişten, buğulu isli... Aşinalığı zor gelir hayatın Hiçbir şey değişmiyor derken sona gelmiş gibi. Herkes kendi derdini anlatıp bir başkasına sığındı Nazı geçer diye haline acıyan aradı... Dinlemek martılara kolaydı; o da bir simit karşılığı Bencil kendini anlattı, o ise hem bencili hem martıyı anladı Çocukluğunu okudum o sarı yapraklarda Kendi gibi bir sürü çocuğun hikayesini daha Az zamanda çok kış yaşamış Karnı mı, gönlü mü daha aç soranı olmamış. Boğaza doymaya hevesli, akşam sofrasında kahkahalar Balıkların suçu yok, onlar da yana yana kızarmış... Yaşı yetmemişlerin derdi başka Boğazlarından geçen acı karınlarını doyurmamış. İstanbul; görünen yüzü ışıklı, aydın Arkası soğuk beton konforu, asfalt yatakların Sokak lambalarına yenik yıldızlar örter üstünü,vefalı... Kiracısı yok sahipleri var buraların. Yalnızlık salgını var; herkes kızgın ötekiyle kavgalı, Deniz getiriyor önüme sarı sayfaları, biraz daha dalgalı Mahkum yaşamlar ucuz,bir tek nüfusta var sayıldı Üstlerinden kilit vurulmuş, açık alınları damgalı... Keziban Ülker 08.10.2010 19:47 |