İSTANBUL 2
Ey şehr-i yarim!
Beni bırakma mahrum gurbetinden, Hep özlem hep bir intizarın içinde olayım, Sukut mu sukut eder dilim, Her anışımda nazarını senin. Ah!Mavi gözlü diyarım... Bilemedim bilemeyeceğim sebeb-i özlemini, Artık salınsa şu yürek Konsa Yavuz Selim, Eyüp, Mahmut Hüdai, Ve nice zat-ı kibriyanın diyarına, Kalbimde bir aşk bir arzudur varmak, Ve erişip dokunmak haşmetine senin. Bir nefes bir kokunu almak tarihten, Ve varıp divanına durup... Abdülhamit’ten büyük nimettir… Sözlerim bir manada, Bir ufukta birleşirken isminle, Görebilecek miyim saltanat-ı aşkını Bir kez daha şu fani dünyada senin? Her an her saniye yalvarsam rabbime, Acaba kavuşup da hakkını helal ettirebilir miyim senin? Ah! Diyar-ı güneşin asırlara meydan okuyan hayaline Ulaşabilir miyim? Gözlerim kamaşıp yaş akarken şu gönlümde, Deryası gönlünde yer bulabilir miyim senin? Sen ki bir medeniyeti, Bir inancı bir ruhu asırlarca gönlünde, Ta derinliklerinde içten ve samimi taşımışken, Ben ravza-i pakine erişip de Gönlüne girebilir miyim? Söyle İstanbul... Aziz ruhunu yine bulabilir miyim ihtişamında senin? Gel buyur diye sedanı yine duyabilir miyim senin? Yoksa Fatih in kır atında bir hüzün, Bir gözyaşı ile evliyalar diyarında, Yasını mı tutarım? Bil ey koca şehir! Hayranım sana, o bükülmez bileğine… Hatta durmak bilmeyen dökülerek halici süsleyen, Boynuna gerdan olan şu gözümdeki parlayan inciler de mi senin? Kadr-i kıymetini bilmemişken senin affet beni ey sevgilim, affet beni. OSMAN YILDIRIM 22 EYLÜL 2010 |
selam ve saygılarımla