Süs/pansiyonbahçesinde ki nar ağacı oksijen pazarlamakta gölgesinde karbondioksit üreticisi elinde zifir, damarlarında nikotin oksijen bedava nar da yuvam pansiyonun alımlı dilberi salına salına yarıyor rüzgarı tartının keyfini kaçıracak miktarda pudra yüzünde ozona dokunuyor kokusu, ozan’a çekici ozan’mı çocuğun adı da bilmem ki şehir içi minibüsünün gözü yolunda, elli kuruş uğruna şehirli zamparanın göz ucunda beş dakikalık manivela yuvam pansiyonun alımlı dilberi daha fazla inceltiyor içinde belini yakışmıyor işte bu duruş narın doğallığına zorlama eline kalbur almamış medyatik sürümlü kadınların bukağılarına ayak uydurmuş delikanlı alırken geleceğe çıkan rampadan önceki virajı balatalarındaki kilitlenmişliği küfe yorar ardından itelerken hip hop tarzlı muştular ar’a hektarlık utanç giydiren ustalar nü’yü sanata yoran baykuşlar kasıklarında ki ahtapotu belgeselde görse kokoşlar diyeceğim de yıla kaç belgesel sığar bugün süspansiyonu değiştirenler yarın karbüratörde de sorun var derler diyor bir bilen uzak bir köyde yarısı yanmış çamın gölgesinde kalır kaportası zaten değişmiş özentiler çınaraltı kahvesinde ki muhabbet bâki izbe bir ilçenin üvey çocuğu gibiyim ben bile görüyorken gerçekleri işlek caddelerin öz evlatları hangi paralelin dışındalar bir gün çocuğum olursa eğer öğreteceğim bu medya bu tarabya bu koltukya unutursa şehrimde bir zamanlar akanları tut kulağından getir kilitbahir’e de ki... beyazdır benim en sevdiklerimin rengi biri gelinlikli diğeri bu toprağın kefeni şehrimden satın bir parça sıkıyorsa o torunuma diyecek aynı şeyi o da torununa yani en az beş asır değişmez yuvam pansiyonda ki şamatanın karışık ama samimi dili gölgemin rengi nar’ın dini en fazla egzozu da değiştir sonra avucunu yala... Ali Aydoğdu |
sonuç bu olunca acı...
kaleminize kuvvet..