--SIR VE MEKAN--sırlarla dolu bir şehirdin benim için, sanki yürekte yaşanmış sonra yerinden koparılmış ve kaybedilmiş bir hazine gibi kaybettiğim yaradılıştan gelen bir arayışla aradığım bir şehirdin… soracak olursan şimdi hatırlamıyor ve bilmiyorum bu şehre nasıl geldiğimi sanki derin bir uykudan uyanmış ve hafızamı kaybetmişim hiç bir şey anımsayamıyorum, dost olan hiçbir yeri, bu şehre ait mekanlarda dolaşırken… denizlerin neden mavi olmadığını sonra martıların neden uçmadığını gökyüzünde, insanların neden tebessümle selamlaşmadığını birbirlerini gördüklerinde… ve öcü görmüş gibi hayretle neden vuruyorlar yüzüme gözlerini bilmiyor ve anlamıyorum… şehir bana, ben şehre yabancıydım beraber yaşamakla cezalandırılmış birer mahkumduk birbirimize ve sevememiştik birbirimizi doğduğunda bir bebek bir bebek dünyaya gözlerini açtığında neden haykırarak ağladığını anlıyordum şimdi. bildik ve tanıdık olmayan sokaklarında yürümeye başladığımda, bende ağlıyordum yalnızlığın vermiş olduğu korku, yabancılığın üzerimde yarattığı tedirginlikle hep tanıdık, yüzüne aşina olduğum bir mekan yada dost arıyordum, koparıldığım memleketimden ümit ile... ağladığım sürece, EMİN olan beldeni bulamayacağımı kavrıyordum. dökülecek göz yaşı kalmayınca gözlerimde, kaybedilen mekan için ağlamayı bıraktım. ağlamayı bırakınca yabancısı olduğum şehri tanıdım. tanıdım tüm sokaklarını, caddelerini ve dokunulmaz olan kutsal mekanlarını, tanıdım semtlerini pazarlarını, insanlarını ve tanıdım adetlerini, yasalarını tanıdıkça ben seni, tanıdıkça sen beni, alışıp sevmeye başladık birbirimizi toprağa atılmış bir tohumun yeşermek için vermiş olduğu çabanın ardındaki ümidi, kaynağından yeni fışkırmış bir suyun, sevgilisi olan henüz yüzünü görmediği, denize kavuşmak için hiç durmadan sadece kavuşacağı anın vermiş olduğu heyecanı, ve kavuşma anındaki ilk el ele tutuşlarını ilk sarılışı ve ilk mahsum öpücüğün saadetini yeni yaradılmış olan güneşin yüreğindeki ateşin kendisine vermiş olduğu korkudan sonra, karanlık olan dünyaya ışıklarını saçtığı ilk şafakta , yüreğinde taşıdığı ateş de olsa işe yaramışlığın vermiş olduğu mutluluğu yaşadım ve tanıdım sende, ey güzel şehrim.. sende tanıdım. önceleri hep konuşuyorduk, birbirimize içimizi döküyorduk sanki bir asırdır konuşmamıştık ve konuşmak için hep aramıştık bir sihirle dilimiz bağlanmıştı ve birbirimize kavuşunca bozulmuştu sihir ve dilimiz çözülünce hasretle beklediğimiz anın vermiş olduğu mutlulukla konuşmuştuk, konuşmuştuk konuştukça tanımıştık birbirimizi ve tanıdıkça birbirimizi, sevmiştik, sevdikçe tutulmuştuk birbirimize iki yarımın bir araya gelerek, tamı oluşturmasını yaşamıştık ikimiz birer yarıydık ve şimdi tamı oluşturduk. tamam olduk. tamam; yani eksiksiz olan konuşulma ihtiyacı duyulmayan, yoruma gerek olmayan tamam olunca kıyameti bekleyen evren gibi susmuştuk susmuştuk ve sura üfürülmesini bekliyorduk... ve sura üfürüldü koptu kıyamet nisyan, nisyan; unutulmuşluk halini yaşamak ve unutulup ayrılmak ulaşılıp ele geçen her değer gibi, değerini kaybetti beraberliğimiz tümüyle anlaşılan her anlamın ardındaki anlamsızlığa düştü dostluğumuz ve anlamsızlaşan ilişkileri bekleyen ayrılığa attık kendimizi hayatına son vermek için yüksekten bir boşluğa kendini atan biri gibi ve ayrıldık... sen başka misafirleri ağırlıyorsun bugün kutsal mekanlarında ben ise ağlayarak başka şehrin sokaklarında dolaşıyorum tanıdık ve aşina olduğum bir yüze rastlamak için ismini bilmediğim bu şehrin kutsal mekanlarını geziyorum ümitsizce ve mutsuz karanlık ve soğuk bir gece yarısı… zaman geçti geçti zaman yaralar tekrar kabuk bağladı sabahın ilk demiyle güneş doğdu aydınlandı tekrardan tüm kainat ve bu gün varlığından çok, yokluğun anlatıyor seni bana sen varken oturuyorken yanımda, anlatmazdı bedenin ve yüreğin sevgi diye yaşadığımız tutkuyu ve tutkunun büyüklüğünü bana. yokluğundur bana anlatan yaşamımdaki gerçek yerini senin ve tutkunun bir esaret aşkın ise bir özgürlük olduğunu anladım ismini bile bilmediğim yabancı şehrin çıkmaz sokaklarında ve mutluyum yine, giz dolu yeni bir dostluğun tohumunu atarak ümit ile beklemekteyim, yeni kavuşmaları ve ayrılıkları tutkunun yarattığı ümitsizlikten ve esaretten uzak özgürce yaşanacak yere kadar yaşanacak olan, dostlukları ve sevdaları... ümit ile beklemekteyim yaşanacak mutlulukları ve tüm kırgınlıkları. Kırgınlıklar ki Yelken açtırır Başka limanlara… |
Selam ile..AŞK daim olsun...C.G