Hangi Dağ‘sevginin yükseltisine hangi dağ dayanırki’ yıkılan bir maksureyim yanan gözlerinde kopardı beni benden sormuyor zaman alıp gidiyor ne varsa uyumuyor umursamıyor silip süpürüyor ömür bedelinden ne kalsa çıldırmış bir yalnızlık sarar hava gibi su gibi toprak oldu içimiz rüzgar ve ateş yangın yeri yüreğimizde... geriye dönüşlerimiz sığmıyor gidişlerimize ikimiz içindir bütün zamanlar kıyısında zamanladığımız aşklar özgürlük uçabildiğimiz yerdedir mutluluk sevebildiğimiz gidebildiğimiz bende saklısın ya beni kanatma vermem zamana seni aynalayan bulutlara sana vuruldukça eşkıya bir tetiğin parmaklığında yeniden yıkılırım yetmiyorsun bana yetmiyorum sana yetmiyor zaman aşkımıza bu zamanın içinde belki başka bir zamanda bile paylaşamam kuş rüzgar bir ağaç nede intizar ile gözlerini kapa başını yasla omzuma gülebildiğimiz... ellerimizi yüreğimize koyup hissedebildiğimizdir ikimizdeki sevincimiz kara gün dostlukları gibi kara trenler acı yerine sevinçlerimizi taşıyabilmeli yüreklerimizi... birbirine dokunuşları yabancılaşmaya inat sımsıkı bağlayabilmeli dönüşsüz gidişe inat anısı aryası angaryası akıp gidendir içimdeki sana doğru ben milyonkere uzak olduğum kendimden milyonkere sana öldüm yüzünü gördüm gülüm bütün sevgi buseleri yüreğimden yüreğine yüreğimden yüreğine sevinçleri taşıyan kara bir tren gibi... |