KILIÇ VE ARSLANKILIÇ VE ARSLAN Kılıç ve Arslan, Bin yıldır paslanmayan, Kılıç ve Arslan! Biz buyuz işte; Hadi gelin bakalım, Ders aldınız her gelişte. Biziz bin yıldır Anadolu’da, Bin yıldır paslanmayan, Kılıç ve Arslan! “Kılıçarslan” Kılıçarslanların evlatları, Asla sizden korkmayan! Hadi gelin bakalım, Yeni yüzle, yeni adla el sıkışalım. Neden geldiğinizi biliyoruz, Ve asla sizden korkmuyoruz. On iki sefer bu… Tarihte iki asır eder bu… Hiç oldu mu Anadolu haç’ın yurdu. Tarih bir kez olsun size döndü mü? Yıl, bin dokuz yüz on beş. Gelibolu sırtlarında bir savaştır mahşere eş. Bin dokuz yüz yirmi; Marmara’ya demirlediniz! Sanki İstanbul eviniz. Mustafa Kemal: “Geldikleri gibi giderler!” dedi. Ve başlarınız önünüzdeydi. Hakikaten öyle gittiniz. Akıllanmıyorsunuz, kalkıp akıl satıyorsunuz! Ellerinde çantası, İşte birkaç Ay-Em-Ef tayfası, Mukaddes devletimin katında; Basamak basamak çıkıyorlar merdivenleri, Kandırarak paraya tapan neferleri, Döndürecekler hile ve desise dümenleri. Buyurun, buyurun siz de Mark Piyerini; Ülkemin ahmak haramzadeleri, Size de tahsis eder en rahat yeri… Sizden akıl isteyen elbet bizden değildir. Ya gafildirler, ya ahmak, ya da müfteri. Başka ne denir, tanımıyorsa, İnleyen, ney’i, sızlayan sazı, gürleyen mehteri. Biz buyuz işte; Kılıç ve Arslan. Kılıçarslan’ın evlatları, Bin yıldır paslanmayan. Bin yıldır sönmeyen, Benim de iman ateşim var, Bir şafak çerağı gibi parlayan. |