8
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2625
Okunma

Karanlığın fahişelerinden peydahlanan acılar vardı
yalnızlığın orta yerinde toza toprağa gömülmüş sevda yanıkları..
bir elinde sabrın çığlıkları ;
diğer elinde fahişe tohumları..
hayat’a dogru adımında kayıp olan ateşini yaktı
kanını akıttı gecesindeki ayla inleyen yıldızına
güçlü kolları yanan bronz tenine alışkın değildi..
acımış dudaklarını ateşe verdi..
bir rüzgar esti gecesine
gündüzlerin kara fahişeleri;
gecelerin beyaz güzel yosmaları,
şarap akıttı damarlarına..
kurumuş sevdaların dikenlerini batırdı çığlıklarına..
şarabının son yudumuna zehir kattı
tırnak diplerinden zehri akıttı gözlerindeki buğuya
sonra dedi ki;
puslu mateminin acısındaki denize karışıp yok olmalı bugün
hızlıca sermeli yalnızlığı perde gibi bulutlara
dudaklarımın kanı,akıtmalı sabrımın acı tuzunu;
bir bir önüne sermeli karanlığın kırmızı fahişelerini
mavi gözlerimdeki buğuyu karanlığa hediye etmeli
dedim ya
yoktan var olmalı bugün
sokaktaki acı piçlerin sabırlarını zorlamalı
kibriti yakıp sigaranın yanan yerinin acısına sadık olmalı..
NOT :aslında soruyorum hep kendime;
Tanrı el yazısını bozmasaydı bu olucakmıydı?
paslı kütüphanede meleklerin cüzzam bulaşmış ellerimiydi beni karanlığa iten..?
yazan:GÖZDE AKAR
ONikiTEMMUZikibinon
20:58