Sus ve git zamanı / düşsel seviler
Kendi üzerine yıkılan
ve yine kendi ağırlıyla ezilen bir sünger gibiyim... Bütün ıslak hüzünleri çekmişim içime ki; Dokunsan kanımı boşaltırsın... Yokluğu/nu kelimelere dökemediğim... boğazımda bir cam kırığı gibi duran, ölgün bir şiire hapsediyorum. Rüzğarla sevişirken yanakların gözlerinden galibarda rengi bir acı düşüyor denize! ... Limanlar çok katlı orospulara bakıyordu bir akşam üstü! hesabı ödeyecek kadar uzun değildi vakit kadeh kadeh içerken bakışlarını... ve sen küreklerini gövdesine saplamış sarhoş bir kayık gibi kalakalmıştın sisler arasında. Bir tek gözlerini perdeleyemiyor siyahı gecenin... ve çivileniyor ruhuna göz bebeklerim! Düşlerimin arasından sızıyor küflü ve demirden bir sancı. "sus ve git zamanı düşsel seviler " Suların yıkayamadığı, bir çocuğun oyunlarından arta kalan mahçup bir leke gibi sırıtıyor... yanağında ki utangaç kırmızı. Titriyor ellerin, ellerin dökülüyor satırlara ve ölüyor doğmadan tüm kelimelerin. Sus/uyorsun.. Sessizliği bozuyor kalbinin ritmi ve yıkılıyor perde... Islak ve acımtırak bir rüyadan gizli bahçesine düşüyorum cevapsızlıklar şatosunun... Duvarlara düşüyor sahipsiz gölgeler, korkuyorum hangi çıplak yokluğun üzerinde keskinliğini yitiren gölgem. Kadir Ünal - 2010 Antalya |
şiirin düzenlemesi düz yazıyı çağrıştırıyor
Suların yıkayamadığı,
bir çocuğun oyunlarından arta kalan
mahçup bir leke gibi sırıtıyor...
yanağında ki utangaç kırmızı.