UZANIVERSEM SANA İSTANBUL
tarihi ilmek ilmek işlemişler yüzüne
alnına perçem diye surları çevirmişler her zerrende rastlanır Osmanlının izine mekan âsan gelmiş de zamanı devirmişler tarihi ilmek ilmek işlemişler yüzüne her şeyimi seninle öreceğim İstanbul kimler gelip de geçti kim bilir boğazından sen öylece dur yeter dünya sana geliyor yalılarla bezenmiş süslenmiş gümüş gerdan ne yuvalar yıkıyor ne akıllar çeliyor kimler gelip de geçti kim bilir boğazından bahrine yakamozlar sereceğim İstanbul Asya’dan Avrupa’ya uzanan o ellerin taşıyor memleketin güzel insanlarını bir kadın eli gibi upuzun ince narin gecesini görseler görseler nehârını Asya’dan Avrupa’ya uzanan o ellerin elimi köprü yapıp gereceğim İstanbul saçların dalga dalga saçların mavi deniz asla doyumu olmaz vapurla gezintiye gök yıldızsız olur mu İstanbul kız kulesiz bu güzellik yerden mi göklerden mi hediye saçların dalga dalga saçların mavi deniz martılarına buse vereceğim İstanbul bir gözün Ayasofya diğeri Sultanahmet nasıldır kubbelerden izlemek gökyüzünü uzun kirpiklerinden beş vakit aynı davet kem bakışlardan sakın koru iki gözünü bir gözün Ayasofya diğeri Sultanahmet billurdan kaşlarını dereceğim İstanbul Top kapı sarayında saklı gülücüklerin göreni büyüleyen muhteşem bir şaheser haremden avlulara taştı öpücüklerin sıkı tut dökülmesin aman inci mücevher Top kapı sarayında saklı gülücüklerin kutsal emanetleri göreceğim İstanbul bir nefes çekmek için çamlıca sana yeter kendini oradan da seyret sen kuş bakışı bütün güzelliğinle gururlanmana değer derinden hissedersin tepede yazı kışı bir nefes çekmek için çamlıca sana yeter sendeki mis kokudan süreceğim İstanbul kumkapıda dinlersin gece alemlerini balık sofralarında tatlı tatlı nağmeler saz eşliğinde alır aşıklar demlerini geç saatlerde deniz kenarında gezmeler kumkapıda dinlersin gece alemlerini bir gün bu defterimi düreceğim İstanbul biraz da ayakların yere bassın İstanbul kaçınılmaz hakikat ölüm elbet gelecek Karacaahmet’i geç Zincirlikuyu’yu bul hayat sahiplerinin her birisi ölecek biraz da ayakların yere bassın İstanbul ben hangi mezarlığa gireceğim İstanbul sana gelenin geri çevirme dileğini doğduğun günden beri Fatih’i beklemişsin Akşemsettin çıkarmış göğsünden yüreğini yüzyıllarca koynunda Eyyüb’ü saklamışsın sana gelenin geri çevirme dileğini oradan ötelere ereceğim İstanbul senin gibi güzeli nerede göreceğim belki bir gün kapından gireceğim İstanbul bilmem ki kaç asırda hasret gidereceğim dalgalı saçlarını öreceğim İstanbul sen versen ben de sana kalbimi vereceğim yollarına laleler sereceğim İstanbul bir gelsem toprağına yüzümü süreceğim uzanıversem sana ereceğim İstanbul |