Sürgün ( 1 )Bu kahır mektubunu, yazıyorum son defa, Saat gecenin üçü; encâmında intizâr. Katran karası yaram, kabul etmiyor şifa, Bir ben varım gecede, bir de çileden duvar… Avucumda erirken, öksüz bakışlı vefa, Bu kahır mektubunu, yazıyorum son defa. Bir yanım Fizan benim, diğer yanım da Sina; Sürgün şehri gibiyim, korkutuyor karanlık! Ne sen varsın, ne gölgen; boşlukta kaldı senâ; Hiç değilse görseydim, ikbâlini bir anlık… Gecede yükselirken, ızdırâbımdan bina; Bir yanım Fizan benim, diğer yanım da Sina! Ben miyim sokakların, iflahsız divânesi? Ayağımın altından, sanki çekiliyor yer… Ahh küskün yalnızlığın muzdarip keşânesi; Saç telimi yakıyor, her zerremden çıkan ter Ve peş peşe sorular, ürkütüyor nefesi… Ben miyim sokakların, iflahsız divânesi? Sükût nazâr peşinde, ateş içinde kale, Yetişmez mi içinde, derde hora teptiğim? Günde doğum sancısı, inatta nadir hâle; Gelir diye yollara, nice güller serptiğim, Ey hüzün begonyası, bahtına küskün lale! Sükût nazâr peşinde, ateş içinde kale. Sükûtu parçalıyor, içli bir hüzzam sesi. İşte ben bu haldeyim, içten kanayan yara! Her nağmede inliyor, bisturinin busesi; Belki bir gün yazacak, hicrânımı şuarâ! Ağır ağır ritminden, olurken kalp kafesi; Sükûtu parçalıyor, içli bir hüzzam sesi… Geceler ahh geceler, ümidimi çaldınız… Sahi nerede kaldı, Zümrüd-ü Anka kuşu, Yoksa gelmesin diye, uzağa mı saldınız, Yorgun kanatlarıyla, nasıl çıkar yokuşu? Onu benden alarak, beni benden aldınız! Geceler ahh geceler, ümidimi çaldınız… Ses tellerim yanıyor, gri sana” elveda”! Yetişir rüyalarda, renkten renge geçişim… Belki azât vaktidir, herc-ü merc oldu gedâ, Hataydı kefen diye, seni kabre seçişim! Varsın olmaya görsün, ardımızdan bir sedâ… Ses tellerim yanıyor, gri sana” elveda”! Dipsiz kuyulardayım, delik deşik kanatlı, Neyim ben, nedir bu hâl? Medet Allah’ım medet! Züleyha’nın aşkından, sabr-ı Yusuf sanatlı, Çelikten ağlarını, örmek isterken cinnet; Kuyuya taş atıyor, binlerce siyah atlı… Dipsiz kuyulardayım, delik deşik kanatlı. Takvimlerden çıkmalı, bu vuslatsız sabahım, Yorgan gibi üstüme, hüsran çekerken sema… Mızrabımı kıracak, belki de son eyvahım! Aynalara bakarken, kaybolmalı o sima; Artık sona yaklaştım, sonsuzluğa penâhım, Takvimlerden çıkmalı, bu vuslatsız sabahım! Buz dağlarından beter, ruhumdaki zemheri, Hasreti kırbaç gibi, vururken deli rüzgâr… Ölüden daha diri, aşka âşık Makberî; Ateşleri eritir, değse sinemdeki hâr! Sevin bu gün senindir, söndü gözlerin feri! Buz dağlarından beter, ruhumdaki zemheri… Makberî………18/05/2010…..23:00……İst |
Neyim ben, nedir bu hâl? Medet Allah’ım medet!
Züleyha’nın aşkından, sabr-ı Yusuf sanatlı,
Çelikten ağlarını, örmek isterken cinnet;
Kuyuya taş atıyor, binlerce siyah atlı…
Dipsiz kuyulardayım, delik deşik kanatlı.
tek kelimeyle muhteşem bir ahenk
hece ölçüsüyle yazılmış nadide şiirlerden biri
hocam harikasınız...
saygılar