Ne gönlün seyranı ne vecdin hicranı!Dalıp gidiyordum suskun halimle Alıp götüren, düşünceleri derinleştirip hicrana bürüyen emsaliyle İçimin titremeleri, gözlerin dökmeleri vakti gelmişti, diyarın kutsiyetli rüknünden Bazen duruyor, nazarlarım bir yerleri süzüyor, dil haliyle sükût ederek, kalbimi dinliyordu Ne kadar okuduğum risale varsa Dirliğim için kitaplar en faziletli derya olsalar da, ibret bir başka Yanımda kimse yokken, refakatçiler kendi emellerinde nefeslenirken ve her demden Anlatmaya muaf fak olamadığım ve fakat takatsiz kalana kadar çırpındığım halden uzaktı Ne kuşun feryadı ahundan anlıyor Ne nefesi kesilen mevtanın ibrete amade halinden ders çıkartıyor Her nasılsa şakımayı marifet sayıyor ve sukutun o eşsiz çığlığına bigane kalıyordu Kalbin soluklarından bihaber olarak hayatı yaşıyor, ruhun mukadderatına hiç banmıyordu Ne seherin ulviyetinden bahseder Ne kaderin mukadderatından bahsederek gerekçeyi terennüm eder Aşk ve muhabbet için sadece bir heves der, hakikatin rahlesinden içtinap eder gider Ne gülmesini, ne sükût ettiği vakit, serdettiği esrarı mucibe sini gizler nedense kelam etmezdi Çocuğun feryadına dayanamazdı Nisanın çığlığına bigane kalamazdı, o an boynunu büker ağlardı Nice sevdaları yâd ederek ve fezlekelerini şehrederek, hak ve hakikatleri açıklardı Ne yanmanın, ne bağırmanın, ne çığlık atarak yerlere atılmanın burukluğunu süzerek akıtırdı Dağın sesine, nefesine bigane kalma Suyun aşkına ram olmadan nefesi arza bırakma, idrakini yokla Ne ziyaretçinin, ne davet edilen misafirin yanında edebi sakın ha kimseye bırakma Lafazanlığa bulaşarak şekli yeti yudumlama ve her nazarın bir gerekçesi var sakın uzaklaşma Ne Ahmet’i, ne Mehmet’i ayıplama Nisanın nefesinden, hasrettiği muhabbetten sudur ettiği halden Aldatmaya ramak bıraktıran dilden hazlanma, onun kalbi latifliğini hemen anla Çiçeği sadece uzaktan ve sessizliğinin kadrinden lütfedilen güzellikten mahrum bırakma kokla Mustafa CİLASUN |