Söyleyemem aşka ram eğleyen ülfet feyzini!Sırrın efkar perdesini aralamak yetmiyor Hal ne kadar hasredilse, gönül sancıyla irkilse az geliyor Ne ses yetiyor, ne heves serencamında vuslata erdiriyor, neyi bekliyor Gözler ummanı temaşa ediyor, mavera temayülü nasip için sevda resmediyor Ne kahtanın kahrı, ne üsküdarın efkarı Nemrut dağının dinmeyen hicranı, platoların o insicamı Mazinin kapanan sayfası, atinin hüzne gark eden ilzamı hali kuşatıyor Ne anlamak kifayet ediyor, ne aşkın hakikatini terennüm etmek haz veriyor Solan yaprağın ahında, aşkın sokağında Ruhumum ihata eden hüznün münbit toprağının bağrında Ağlamanın feryadıyla, yalnızlaşan ulviyetin hicranıyla ayılmak gerekiyor Her nefesin, zevkin tutsağındaki sefilliğin ve aşikar edilen hazin acı veriyor Laleler ki hüzün içinde, neleri bekliyor Divan edebiyatının vahasında arzı edep içinde nazar ediyor Gül açsa, dikeni kanatsa, zambak haykırsa, karanfiller ağlasa yetmiyor Temaşa meylim efkarı için nida ediyor, ne hicran diniyor, ne hüzün bitiyor Açılmak istiyorum açık denizin sesine Vasıl olmayı diliyorum umudun rahikasındaki o asudeliğe Ne yetimin çilesine, ne mahzunun terennüm ettiği bizarı aşk hecesine Tahammülüm azalıyor, yüreğim burkularak hicrana seslenerek emekliyor Nihayet bir canım, ne hoyrat bir kanım Depdepe içinde soluyan bühtanım, nefsim için hezeyanım Ne kalbin sesinde, ne ruhun efkarlı penceresinde, aşk ne uzak perde Dil söylesede, göz hissiyatın meylinde, irade zafiyetyle söyle kimin emrinde Musalla taşı, o naaşın hicran haykırışı Mezarın meskun yakarışı, cemaatın bin bir dilde çırpınışı Toprapın sessizliği, yüreği kalptan ayıran hecesi, nefsin garip uzleti Neler anlatıyor, tevdi edilen ne varsa aklı o an bırakıyor, hesaba yakınıyor Bir can ki ölümün idrakine matluptur İnsandan gayri ne varsa, vakıadan habersiz dervişi erdir Hakikatin perdesi kim için en mukayyetli edeptir, lisan için kalbiidir Ölüm, nihayet değildir, mizan haşyete ram olmuş sebeptir, aşk kul içindir Mustafa CİLASUN |