İstanbulBir kervan yürüyüşü bir çöl esintisi destanın En sağanak yağmurudur bir nadide duanın Ve en son menzilidir cümle hülyanın Ritmi bozulmuşken asırlardır görülen uğursuz rüyanın Sensin ser şehri senfonisi cırtlak dünyanın Şakaklarımdan tarih akar bu akşam, üzerime Kızıl havaların müstesna şehrinde Gölgem durup dinledi mazini lal surlardan Ve uzunca bir mateme düştü gözlerim Ürkek martıların kanatlarında Sana şimdi yirmi birinci yüzyıl romantikliği yapamam Eski taşra yüreğimle Seni kalkıp Latince anlatamam Toprağı koklayan ayaklarıma parke hiç yapamam Görebilseydim esrarını gerek duymazdım kâhinlere Salmazdım seni sahipsizce şu avare feleğe Sükutum suretinde başlar ey İstanbul Bir garip serçe ürkekliği çöker aksime Kuytuluğunun esrarında gezinirken Ve nebi dilinde övülen halicine girerken Bir aşk bir güzellik, şahla süzülür minarelerden İnler mahremiyetine üryanlık düşen sokaklar yedi kat derinden Menziller aşındırıp sultan Eyyüp gibi düşmek isterdim eline Bir feda edilen de ben olmak isterdim sengine Kanarken kalbimin ucu latif özünde Hüzün yağmurları taşır bir manayı Dehlizlerinde kaybolan ruhum kıpkızıl muamma Şimdi tepelerin üşür, denizlerin rahmete ama Çamlıca’dan eser Yuşa’ya vefakâr meltemler Saman alevi arzularım karanlığında sendeler Ötelerde konuşur bilmediğin yüzler seni Garpta eleni şarkta lodos yemiş samyeli Baharın düşer tuvale kırılır bir ressamın asırlık fırçası Ve bir doğuşa gebedir cihanın sancısı Bahçelerinde yedi verenler gömülü Aslı sana çalmayan her suret ölü Sevdalar var uzaklarda hevesi kursağında düğümlü Var mı nazına göz kırpmamış bir ölümlü İçimde biriken tozudur fırtınaların Hangi sarhoş gecede kaldı külhanbeyli naraların Eyvah ateşe düşmüş huzuru yudumlayan odaların Semazenler midir dönen etrafımda Yoksa uğursuz bir vaveyla mı? Bu şehrin semalarına küsen cisimsiz Anka mı? Kaldırmıyor belki her adımı nazik göğsün Bir mübarek nefesten çıkan en keskin sözsün Kâinata düşmüş en nadide özsün Kimse görmesin sayısız narçiçeğine bezendiğini Bir ebedi öte yurduna benzediğini Baharların koynuna kardelenler derdiğini Ve kimse bilmesin zamanın çelik zembereğinden geçtiğini Bulutlar yırtar güneşe uzanan sisli perdeyi Senle mutmaindi her mayısın son çeyreği Ve bozuldu kimyası toprağı altın mekânın Bilmem neden yetim bayrağı burçlarda hasanın İstanbul öksüzü duası bile garip zamanın Ey mihrabına yüz süren değil şimdi zamanı ağlamanın Zamanıdır şimdi Estergon yürekli olmanın Akıtır mı Kevser tek damlasını boğazına Şaşma bir akkor kalırsa bu beyhude yâdına Yürü derim durmanın inadına inadına Sisler ülkesinin ıslak sokaklarında gezinen nazlı kuğu Senin ile terk etti bir devir devşirilmiş onca huyu Toprağına suyu yürütüp, boğazın saçlarına bırakırken sayısız dev kutuyu Zamanlardan zaman örüldü Evvelden ezele uzanan nifak kırıntıları göğsünde dürüldü Tene aşk girince mekânın sırrıyla sırlandın Hasreti kanayan gönüllerde öylece asırlandın Perdeler iner dünyanın pervazlarına geceleyin Durmaz öter iftiralı baykuş Sana varmaktır tepeler ötesi çetin bir yokuşu aşmak Ve seni sevgi mevsiminde bülbül edasıyla yaşamak Bir vakit yeşerir bir vakit, idraki zor Niyeti özge olmayan gelmelere nasibinden düştü bin bir kor Var mı? Özünü idrak edebilmiş tenha bir lisan Odur seni bulupta yaşadığın unutan Kelimeleri şükür yapıp mecnunlar yurduna uçuran Ey en uzun emeli bir ruhun Şahikasısın mekân adına zuhurun Tüner en derununda hal-i efkârım Beyan edemem uzar arzdan arşa arzu halim Allığında ballanan nev-i baharım Kutlu yedi doruğunda karım fırtınayım boranım Çalkantılar çaldı düşlerini gözünden Güzelliğin rakipsiz esamesi okunurken yüzünden Muhalif rüzgârlar uçurdun gülü bilmez dikenlerin bağına Kuruldun daha yirmi birindeki mefkûrenin otağına Büyüdükçe büyüdü kalbimde Rüveydalar Süzülür göğsünden fecri gül kokan çağlar Güneşin bir başka ayın döndükçe düşer aşka Rayihası amber olan toprağında cemre olmak bir başka Dalıp dalıp semalarına konmak bir başka Bir kervan yürüyüşü bir çöl esintisi destanın En sağanak yağmurudur bir nadide duanın Ve en son menzilidir cümle hülyanın Ritmi bozulmuşken asırlardır görülen uğursuz rüyanın Sensin ser şehri senfonisi cırtlak dünyanın sezgin tozlu... |