Dost musun?
“Harbi Âdem Sohbetleri – 2”
Ne anlatıyorsun? Ne söylemeye çalışıyorsun? Ne geveliyorsun ağzında? Gece gündüz bıkmadan Geviş getiren develer gibisin be hey gâfil… Yok adam nasıl olmalıymış, yok kadın Yok insanın dostu şöyle mi olmalıymış Yoksa böylesi mi daha makbûlmuş? Töbe töbe, hasbin Allahü venimel vekîl Deli eder çıldırtırsın sen insanı… Ulan marangoza kapı çerçeve siparişimi veriyorsun kerkenez. Dön bak bakalım kendine bir, senden ne olurmuş? Dost değil, adam değil, insan olur muymuş? Hesap makinesi ile gezeceksin utanmasan? Hep çıkar, hep beklenti, hep bir pazarlık hâli. Sanki dünya koca bir pazar ve sen de adi bir tüccar gibisin. Ne zaman ziyaret ettin yatağında bir hastayı, Başını en son ne vakit okşadın bir yetimin, öksüzün? Tabii sen bunları yapamayacak kadar meşgûl bir öküzsün… Ne vakit affettin bir tanışını, komşunu akrabanı, Üç kuruş borcu var diye sana, söyler misin? Ne zaman ev taşıyan bir insana bir sehpada sen taşıdın? Hiç dinledin mi çıkarın olmadan birinin derdini? Sözünü kesmeden ve saatine bakmadan ama… Güzel giyindiğin oldu mu salt bir insanı menfaatsiz görebilmek için? Tarandığın, traş olduğun, güzel kokular süründüğün, Düğüne gider gibi hem de, iş görüşmesine gider gibisinden. Sen zirvesinde arz-ı endâm et kibirin, Vazgeçilmez san kendini ve dünyanın merkezinde bil Sonra da bekle dostum gelsin diye. Unutma yemeğini yalnız yiyenin cenazesi zor kalkar. Yine unutma ki umduğuna küser insan. Yalnızım diye suçlama kimseyi Neden yok dostum diye düşün dur sen. Yuh olsun sana, yuh. Dostu geçtim, insan mısın sen? Ben değil, sen sor kendine… 14.46 – 2010 İstanbul |