tarçın ve buse
Bir damla suyun ıslaklığında düşündüm dün gece seni,
buram buram sen kokan bir ter damlası sıcaklığında... yağmur sonrası üşüyen yaprağın titrekliği gibi; aciz ve yalnız kalıverdim, ölüverdim sanki! çığ düşmüş bir vadide saklı kırmızı güller soldu içimde, çiğ düştü gözlerime... dün gece, bir kız çocuğunun saçlarını iki yandan ördüğü gibi ördüm içime seni her yandan! yıldızlar düşerken pencereme, ay ışığına karıştırıp yuttum seni. uyuttum... bir karış toprağın kokusunda buldum dün gece seni, beş kuruş değeri olmayan şarkıların mısralarında kayboldum... bir sevişme anında, bir dudak yanması kıvamında sundum seni yüreğime! dokunmadığın her yerimde hissettim seni, illegal düşlere düştüm. hatıraların başına üşüştüm! resimlerde ki gülüşlere hasret kaldığımı anladım, bir gözlerini anımsadım, bir bana seslenişlerini... vapur peşinden koşan simit aşığı martıları arkadaş ettim kendime, istanbul un o yakasından bu yakasına geçtim, defalarca yanımda gördüm seni de bir konuşamadım! susamadım da üstelik... içimde birikmiş ne kadar tümce varsa, denize attım! seni kendime kattım... bir iç savaşın ortasında sordum dün gece seni, çatışmaların ortasında, bir kurşun hızında aradım seni... tetiği çekilmemiş ne kadar tüfek varsa, mermi yatağında kovaladım gölgeni! yataklık ettim seni arayan rüyalara, uyandım hiç umulmadık bir anda... Can çekişen şiirlerin mısralarında tuttum eteğinden, ölmek üzere olan anıları canlandırdım senin için. çok kez bendevuruldum, çok kan döktüm ama ölmedim! ölmek için erken, daha çok erken diyordu gönlüm çünkü. durmaksızın kulaklarımı tırmalarcasına üstelik, biliyorum delilik... Bir damla suyun ıslaklığında düşündüm dün gece seni, buram buram sen kokan bir ter damlası sıcaklığında... yalnızlığa edilmiş en ağır küfürleri sarıp dilime, uyandım! annemden kalma bir tarif vardı, onu hazırladım gelirsin diye; tarçın ve buse... |